excursiones en estambul ve modern islam234
en güzel bilgileri yazan excursiones en estambul diyorki Kamuoyunun modern tezahürünün değerlendirilmesinde iki düşünür arasında ileride göreceğimiz yedincih'ır ortaklık buluruz.İki düşünür arasında bulunacak sekizinci ortaklık noktası, rasyonalizm ve romantisizme dayalı modernizm ve devrimciliğe muhalefettir. Daha çok İngiltere’ye özgü empirisizm, Fransa’ya özgü rasyonalizm ilemodernizm, adeta tanrısal bir vizyona dayalı radikal bir siyasetle dünyanın yeniden ve mükemmelen. kurulmasını, siyasî dogmatisizmi öngörüyordu.excursiones en estambul Örneğin insanın tabiatı bakımından iyi olduğu öncülünden hareket eden romantisistler, problemlerin kaynağı olarak görülen toplumsal düzenin radikal bir siyasetle yeniden kurulması gerektiğini savunuyordu. Devrim öncesi Fransa’da olduğu gibi dünyayı değiştirme iradesinin harekete geçmesini, devrim ateşinin yakılmasını sağlayan romantisizm ile yeni dünyanın kuruluşuna kılavuzluk eden rasyonalizmin ikisi sonunda aynı noktada buluşuyordu.
Almanya'ya özgü romantisizm, bu ülkelerin kültürlerini yansıtan epis-temolojik perspektiflerdir. Bilgi kaynağı olarak akıl veya duyguyu esas alan rasyonalistik veya romantisistik versiyonlarıyla
Modernizme karşı muhafazakârlık ise bilgi kaynağı olarak aıfcı/veya duygulu karşı deneyiniı esas alır; Edmund Burke (1955: 69, 183) Fransız rasyonalizmine karşı İngiliz empirisizmini çıkarır; ana eserinde modem, devrimci insanın hüsnü kuruntularını gidererek gözünü açmaya çalışır. Onun devrimin beşiği Fransa’da takdir ettiği tek düşünür Montesquieu’dur; zira
“Fesübhanellah! Ne gariptir ki Fransızların ihtilal çıkarmaktan meramları, istiklal ve hürriyet ve müsavat ve serbestiyet istihsali iken onun yerine ehl-i ırz üzerine erâzilin hükümet-i mutlakası ve suçsuz adam
herkesin uçlara düştüğü bir dönemde eskiyi tamamen yıkmadan özgürlüğü sağlamaya, sınıflar arasında denge kurmaya çalışıyordu. Ütopik vizyonla hareket eden devrimcilerin tarihî tecrübe ile oluşmuş istikrarlı laırumlan, geleneği, bir çırpıda reddetmesini eleştiren Burke (1955: n, 44, 88, 69-70), tamamen aklın kılavuzluğunda yeni, kalıcı bir beşeri düzenin kurulamayacağını savunur. İnsanlığın ilerlemesine olan devrimci inancın kendini aldatmadan başka bir şey olmadığım savunan Burke, soyut bir şekilde, akla dayalı bir düzen kurma girişiminin insanlığın intiharı olacağım vurgular. Çünkü ona göre yaratılıştan gayr-i mükemmel insan, bir mühendis gibi apriorik tarzda mükemmel bir düzen kuramaz; insan, ancak kesintisiz bir tarihî deneyimle “gayr-i mükemmelden mükemmele” gidebilir. İnsan, doğası itibariyle kendisi gibi kusurlu geleneği veri alarak sınırlı bir siyasetle düzeltmeler yapmalıdır. Böylece "gayr-i mükemmellik felsefesi” (O’Sullivan 1976: 9) ve siyasî şüphecilik uyarınca muhafazakârlık, sınırlı siyaseti öngörür.
Burke (1955: 36, 66-71,183)'ün eleştirdiği siyasî modernizmin merkezinde “doğal, beşerî haklar” kavramı yer alır (Stanlis 2003: 125-159). Burke, “tabiat/sanat” veya İslâmî terminolojideki karşılığıyla “halk/fıtrat" a)nnmı uyarınca hakların tarihî-beşerî tecrübeyle belirlenen kültürel bir içerik taşıdığını öngörür. Soyut, doğal bir insan hakları kavramının "orman kânunu” anlamına geleceğini belirten Burke, sözgelimi insanın medenî tabiatından dolayı ilk doğa yasası olan nefs-i müdafaadan sivil toplum lehine feragat ettiğini belirtir. Ona göre hükümet, beşerî hikmetin, beşerî ihtiyaçlan karşılamak için icat ettiği bir aygıttır. Bu yüzden hükümet sanatı, herhangi bir deneysel bilim gibi apriorik ohrak öğretilmemeli, teorikten çok pratik yönelişli olmalıdır. Ona göre bir insanın gıdaya veya ilaca soyut hakkını tartışmanın anlamı nedir? Gıdayı sağlama ve ilacı yönetmede yardımına başvurulacak olan bir metafizik profesörü değil, çiftçi ve doktordur.
Burke gibi Cevdet de bilgi-takıntılı modern dünyagörüşüne karşı ilim-amel bütünlüğü orijinal anlamında pragmatizmi savunur. O, etkilendiği âlimler arasında İbni Haldun ve Hafız Zehebi’nin yanında İbni Teymiye’yi de anar (Mardin 1946: 31). İbni Teymiye bilindiği gibi İslam tarihinde öğrencileriyle birlikte Moğollara karşı savaşacak kadar ilim ile eylemi bünyesinde birleştirmiş, aktivist âlim tipine örnektir. Tarihi saf düşünceden çok, irade ve eylemin belirlediğine inanan Ahmed Cevdet (1309; I/7i)’in, tarihte ve toplumların hayatlarında siyaset adamlarının rolüne
414 BEDRİ GENCER
yalnızca Fransa haklonda değil, fakat bütün Avrupa, hatta bütün düny^y. yönelik bünik bir kriz kapıdadır. O, bununla adeta Napoleon ve Frans,.'* Devrimi savaşlarıyla kargaşanın bütün Avrupa, Ortadoğu ve dünyaya yayılacağını önceden haber vermiştir. Bütün bunların muvacehesinde Burke'e göre, Fransız Devrimi şimdiye kadar dünyada meydana gelen en sarsıcı olaydır. En hayret verici şeyler, birçok durumda en soytarı tarzlar, da, en saçma ve kepaze, en adî araçlarla meydana gelmiştir.
Keza Ahmed Cevdet te inkılâbı onayladığı halde ihtilal denen köklü, yıkıcı değişikliklere karşı çıkar. Ona göre Fransız İhtilali, sonuçta düzene karşı yapılmış düzensizliğin haksız bir ayaklanmasıdır. Dahası bu, Burke gibi onun gözünde de uzaktaki bir Frengistan’da vuku bulmuş garip bir olay değildir (Neumann 1999:139). Fransız Devrimi’nin, Fransa ile sınırlı kalmayarak bütün dünyayı etkileme ihtimali taşıdığını hem Burke, hem de Cevdet ferasetle görmüştür.excursiones en estambul Cevdet’e göre ihtilal çıkarmak, bir selin önünü açmak gibidir. Bir kere açıldı mı önü alınamaz ve karşı gelenleri sürüklemekle kalmayıp ona yol verenleri de batırır. Geleneksel yapısı ve siyasî kültüründen dolayı Osmanlı’da iç dinamikli bir devrimin çıkmayacağından emin olan Cevdet’in endişesi, devrimci Fransa gibi revizyonistik bir dış politika izleyen ülkelerin etkisiyle dışarıdan gelebilecek devrimci dalgadır. Nitekim Napoleon’un 1798’deki üç yıllık Mısır işgali, Osmanlı ve İslam dünyasına doğrudan bir tehdit oluşturmuştur. Bu yüzden Cevdet, Osmanlı gibi ülkeler için gerekli dersleri çıkarmak üzere analitik bir yaklaşımla bu devrimi kavramaya ve anlatmaya çalışır. Cemil Meriç (1980; 157)’in de belirttiği gibi; "Fransız İhtilali’nin en kâmil ve aşağı yukarı en tarafsız izahını Tarih-i Cevdet’te buluyoruz. Paşa, Avrupa'yı kucaklayan o büyük sarsıntının İçtimaî sebeplerini derin bir sezişle anlayan ve anlatan ilk ve belki de son tarihçimizdir." Bu arada Cevdet, doğal olarak Devrimin yanında bunu dünyaya yayan Napoleon’u da şiddetle eleştirir (Neumann 1999:133-9).