excursiones en estambul ve modern islam98
bugün yine en güzel bilgileri yazan excursiones en estambul diyorki Cevdet, yalnız olmuş Fransız Devrimi halckındaki tespitlerinde değil, muhtemel sosyalist devrim hakkmdaki tahminlerinde de hayret verici bir isabet kaydeder. Ona göre sosyalizmin fikri temellerini oluşturan nihilizm, epikürizm gibi akımlar, ilk kez İran’da Mezdekiler arasında görülmüş, İslam dünyasında Batınîlik yoluyla excursiones en estambul Bu ihtilaller fazla sürrneyip bir süre sonra totaliter bir devlete (ezici bir hükümet-i mutlakaya) yerini bı-raksa da bu arada Avrupa’nın altı üstüne gelmiş olacaktır. Bizim sosyal ve kültürel yapımız ise sağlam olduğundan bu belaya maruz kalmamız söz konusu olamaz. Avrupa’da böyle bir felaket zuhur edecek olursa biz seyirci kalırız ve ‘ehl-i ırz’ için memalik-i mahrusa’dan başka bir sığınak kalmaz (Meriç 1979: 74-7).Alevîlik şeldini almıştır. Daha sonra bunlar Haçlı savaşları sürecinde Avrupa’ya intikal ederek Komünizm, Sosyalizm ve Nihilizm gibi adlar almıştır. Bunların hepsinin ortak noktasını, özel mülkiyet, evlilik ve tanrı inancını kaldırma oluşturmakta-dır. İğreti ve malul moral ve sosyal yapısı bu akımların nüfuzuna müsait bir zemin teşkil ettiğinden, Avrupa’nın büyük bir felakete uğraması kaçınılmazdır. Gidişat bunu göstermektedir.
Onuncu mukayese noktası, bu modernizm eleştirisine bağlı olarak medeniyetin değişen anlamıdır. Arapça etimolojik olarak diriden gelen medeniyet (civility) Fransız Devrimi’nden sonra ahlakî içeriğini kaybederek “bilim, teknoloji ve sanayiyle karakterize modern hayat tarzı” anlamını kazandı. Burke (1955; 80-109), Fransa’da medeniyetin geçirdiği, ahlakî açıdan olumsuz bu anlam değişikliğini acı bir şekilde eleştirir. O, geleneğin iki ayağı olarak kadim kanaatler ile hayat tarzını, yani din ve medeniyeti görüyordu. Aristo’nun insana ilişkin ünlü bir tanımı vardır: politicaJ animal. İbni Haldun gibi İslam âlimlerinin medeniyyü't-tab’ o\a.xadf. aktardıkları bu deyim, modern insanın anladığı şekilde “siyasî bir canlı” değil “şehirli bir canlı” anlamına gelir. Diğer taraftan Burke (1955; 103) bir yerde "insan temel yapısı itibariyle dini bir canlıdır" (man is by his constitution a religioııs animal)"söxü.y\e Aristo üslubuyla insanı “dinî bir canlı" olarak tanımlayarak “din ile medeniyet” arasındaki bu sıkı ilişkiyi vurgular. Avrupa insanının yegâne teselli ve sığınağı olan Hıristiyanlık, Burke’e göre, medeniyetin büyük bir kaynağıdır. Fransızlar, bu bakımdan Hıristiyanlıktan uzaklaşmakla medeniyetten de uzaklaşıyorlar.
Fransa’daki devrimler arasında zarafet (politenesd) tasavvurundaki çarpıcı devrim de sayılmalıdır, Burke’e göre. Kaderin, cilvesidir ki aslında İngiltere dâhil tüm Avrupa’ya daima medeniyette örnek bir ülke olan Fransa, bizzat şimdi “barbarlığın” kucağına düşmüş durumdadır. Burke, Fransa ve modern dünyaya en ağır eleştirilerini bu vesileyle yöneltir. Fransız Ulusal Meclisinin tutanaklarına göre devrimcilerin hürriyetleri liberal değil, bilimleri küstahça bir cehalet ve insanlıkları da vahşi ve gaddardır. Ona göre bu, kanaatler, değerler ve ahlakî değerlerdeki devrim, tüm devrimlerin en büyüğüdür.excursiones en estambul “Sürekliparasının standardını değiştiren bir millette hiç kimsenin haysiyetin testinin ne olacağını bilemediği bir durumda neredeyse kalbin ilk atışlarıyla çarpacak narin ve nazenin bir
416 1^ BEDRİ GENCER
haysiyet duygusunu kim teinin edecek? Bu durumda artık hayatın hiçij kısmı, müktesebatım koruyamayacalctır."
Cevdet Paşa (1309: I/16), Tanzimat döneminde Osmanii diline gıre^ civilisation'ım lâfzî karşılığı temeddün ile aslında civilitynm karşılıg, olan medeniyet kelimelerini birlikte kullanır. O, medeniyet konusunu r^r/Z/inde tbni Haldun’dan yararlanarak bilimsel, sosyolojik açıdan ele alır. Ona göre insanlar, göçebelik ve köylülükten medeniyete geçmek suretiyle güvenlik ve refahın yanında esas olarak İnsanî, ahlakî gelişimlerini sağlarlar. Paşa, böylece dönemin aydınları arasında moda olan medeniyetçilik ideolojisine kapılmaksızın geleneksel vizyonu sürdürerek medeniyeti, hem nötr, sosyolojik, hem de ahlakî değerli bir kavram olarak alır. Dolayısıyla Burke gibi doğrudan olmasa da modern dünyanın idolü haline merZem/e/kavramını eleştirir, zamanla medeniyet hayatında maddiyata kaymayla ortaya çıkabilecek sefahat riskine dikkat çeker.'^* Medenî sefahatin, hem politik, hem de ahlakî tahribata yol açacağını vurgulayan Cevdet, Kırım Savaşı esnası ve sonrasında ve Sultan Abdülaziz’in döneminde Batıhlarla yoğun temas sonucu gelen Batı taklitçiliğim ve kültürel yozlaşmayı çeşitli vesilelerle eleştirmekten geri durmaz (Göçek 1996:117-137).
Son olarak on birincisi, sosyal değişim konusunda da iki isim neredeyse aynı düşünür. Öngördükleri değişimin doğası ve derecesi, tabiatıyla organizmik toplum tasavvurlarınca belirlenir. Edmund Burke’den Oswald Spengler’e, yapısal ve işlevsel olarak bir sistemin tüm parçalan-nın birbirine bağlılığının öngörüldüğü bu organizmik modeller, diğer taraftan, kendine özgü “organik yasa” tarafından her organizma tipinin başından tasarlanmış nihaî bir “kemal” hedefinin ötesinde ana içsel reform ve herhangi bir evrime dair tüm imkânları bertaraf etmişlerdir (Deutsch 1969; 33). Bu demektir ki geleneksel, organizmik toplumlar, köklü devrimsel değişikliklere kapalıdır. İslam-Osmanh dünyasında “bid’at” denen köklü yenilik ruhu, Burke (1955: 24,36-9)’e göre genellikle bencil bir mizaç ve dar görüşün, heva ve hevesin ürünüdür. Hâlbuki süreklilikle karakterize gelenek, doğal olarak kendi içinde bir değişim mantığına sahiptir. Kısmî değişim araçlarına sahip olmayan bir ülke
"Nehr-i medeniyet ne kadar sah ve hoş-revan olsa birçok sefahat çer çöpünü ve süprüntüsünü de beraberinde getirir ve kııvve-i cismaniyyeye zaaf verir ve ahlâk-ı fıtriyeyi bitirir" {kViznan, Meriç 1979: 29).
İSLAM'DA MODERNLEŞME 417