excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi56

excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi56

 evet arkadaslar gün bitiyor ve yazılarımı yazrken excursiones en estambul diyokri Sklerden biri, rü’yâda gördü ki, bir ses, (Muhammed Sâ-^li bir kâğıda yazıp, suda eritip yâhud su ile ıslatıp içen bir vebadan kurtulur) diyordu. Bu haber memlekete yayıldı, la yakalananlar böyle yapdı, şifâ buldular. Hattâ, mezânnın jğıbile,bu hastalığa fâideli oldu. İmâm-ı Rabbânî, bu oğlunun jtına çok üzüldü. Bir mektûbunda şöyle buyurdu; (Merhûm oğ-jan vefatı çok büyük bir musibet oldu. O, Allahü teâlânın âyet-iden, işaretlerinden bir âyet, bir işâret idi. Âlemlerin Rabbinin jnetlerinden bir rahmet idi. Onun bu yirmidört sene içinde zâ-ve bâtın ilmlerinden elde etdiğini, pekeız kimseler bulabilmiş-:l Dâima hudû’ ve huşû’ üzere olup, kendini aşağı ve kusûrlu teâlâya inleyerek yalvarırdı. (Evliyâdan herbiri, lahü teâlâdan birşey istemişdir. Ben tazarru’ ve üticâyı istedim) ıiırdu.

Hâce Muhammed Sa’îd “kuddise sirruh”; Hicrî binbeş senemde tevellüd etdi. Binyetmiş 1070 fm. 16591 senesi Cemâzilâhir myımıyedinci günü vefat eyledi. Hâce Muhammed Bâkîbil-I» kuddise sirruh” zemânında yaşı küçük idi. Görünüşde, huzûr-®aıuvuşmadı. Fekat, Hâce; (Muhammed Sa’îd öyle bir kimse-h, benden gâibâne bir yolla nisbet almışdır) buyurdu. Zâhirî ^ atmî kemâlâta yüksek babalarının huzûrunda kavuşdu. Onye-^yaşmda, aklî ve naklî ilmleri ikmâl eyledi. Yüksek babası gibi,
^ âmü, takvâ ile süslü, sünnete tâm tâbi’ olup azimet ile amel verdi. Tatlı sözlü ve alçak gönüllü idi. Dünyâya hiç kıymet vermezdi. Hadîs ilminde sened olup, çok yüksek rütbe sâhibi idi. 'ikhda ise, tâm bir mesned idi. İmâm-ı Rabbânî, fıkh bilgileri üze-dade bir mes’eleyi araşdırmak isteyince, bu oğlundan sorardı. Wiği doğru ve sağlam cevâblardan çok hoşlanırdı. Ona düâ ^derlerdi. Babasının yüksek huzûrunda, kemâl ve tekmil merteklerine ulaşdı. İcâzet alıp, tâlibleri irşâd etmesi emr olundu. Ahı-'et işlerinde olduğu gibi, dünyâ işlerinde de, tedbirli ve ileri görüş-»Udi. Söyle ki, imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”, birçok .şierde. «mnia meşveret ederdi. Bâlmî iimierde
ki: (Muhammed Sa’îd, ulemâ-i râsihîndendir. Muhammed Sa’îd sâbikûndandır. Muhammed Sa’îd, Allahü teâlânın halîlidir. Benden alman Hullet makâmı ona verildi. Muhammed Sa’îd, Allahü teâlânın rahmet hazînesidir. Yann kıyâmet günü, rahmet hazînelerinin taksimi ona verihr. Şefâ’at makâmmdan büyük payı vardır. Muhammed Sa’îd, nefy dâiresini İbrâhîm “aleyhisselâm” gibi geç-di. Şimdi isbâtda benimle müşterekdir. Birgün, Muhammed Sa’îdin Cennete girmek için, Sırât köprüsü üzerinde sür’atle koş-duğunu gördüm).
Büyüklüğüne; (Bugün, benim nisbetim, Müceddidin nisbeti gibidir) sözü yetişir. (Mektûbât) isminde bir cild kitâbı vardır. Bu kitâb, mubârek kalbine akıtılmış olan ince ve gizli ümlerle doludur.
Bir kadın yaşlanmışdı. Çocuğu olmuyordu. Gelip, bana bir çocuk vermesi için Allahü teâlâya düâ edin, sizin düâmz makbûldür, dedi. Teveccüh eyledi. Sonra, (Allahü teâlâ, sana bir erkek çocuk verecek) buyurdu. excursiones en estambul Hakîkaten öyle oldu.
Bir kimsenin oğlu ölmek üzere idi. Ağhyarak, inleyerek, huzû-runa gelip: (Hazret-i îsâ “aleyhisselâm” ölüleri diriltirdi. Siz de Peygamberlerin vârisisiniz. Oğlumun hâhne bir teveccüh buyurun) diye yalvardı. Hiç cevâb vermedi. Biraz sonra: (Oğlunun çıkmış çanı geri geldi, dirildi ve sağlamlaşdı) buyurdu. Adam evine gelince, oğlunu sağlam ve neş’eli buldu.
Hâce Muhammed Ma’sûm “kuddise sirruh”: İmâm-ı Ma’sûm, Urve-tül-vüskâ ve Dînin kuvvetlendiricisi ismleri ile meşhûrdur. İmâmın üçüncü oğludur. Binyedi [1007] senesinde dünyâya geldi ve binyetmişdokuz 1079 [m. 1668] senesi Rebîul-evvel ayının dokuzuncu günü vefât eyledi. İmâm-ı Rabbânî“rah-metuUahi teâlâ aleyh” buyurdu ki, Muhammed Ma’sûmun doğumu çok bereketli oldu. Onun doğduğu sene yüksek hocarmn ka-pısmm eşiğini öpmek şerefine nâil oldum ve bu ilm ve ma’rifet-1er zuhûra geldi.
Dahâ üç yaşında iken, tevhîd kelimeleri söyledi ve derdi ki, ben toprağım, ben göküm, ben şuyum, ben buyum, şu dıvâr Hak-dur, şu ağaç Hakdır. Kur’ân-ı kerîmi üç ayda ezberledi. Onaltı ya-şmda aklî ve naklî ilmleri bitirdi. Talebeye ilm öğretmekle meş-gûl oldu. İlm tahsîl ederken, onbir yaşında zikr ve murâkabe yolunu yüksek babasından aldı. Bundan sonra, nelere ve nelere ka-vuşdu. İmâm-ı Rabbânî bunun hakkında; (Bu oğlumun bizzat Vi-lâyet-i Muhammediyyeye “aleyhisselâm” isti’dâdı v Muham-med-ül-meşrebdir ve mahbûblardandır.
h‘i Vikaye) kitâbı sâhibinin hâline benzer) bu-,l^fliyenve makamları aşmalanndaki sür’ati
fSuJu makâmlar, eğer anlatılırsa, korkarım ki, kendini ya-i nler uzağa kaç^^ Vâsıl oldum sananlar, ayrılık yolunda ko-
Hâllere, yüksek makâmlara, eşsiz vâridâta ve kemâllere ka-yca, mubârek babası kendisine mutlak icâzet verdi. Bu oğlu ^hir ve bâtın ilmlerinde, adım adım yüksek babasını ta’kıb ey-j Reşfleri çok doğru ve çok kuvvetli olup, uzak memleketlerde-jlebesinin vilâyetin hangi mertebesinde olduğunu ve meşrebi-nasıl olduğunu haber verirdi.
jBirgün, yüksek babasının “kuddise sirruh” huzûrunda: (Ben, Ijimi cihâm aydınlatan bir nûr görüyorum) buyurdu. İmâm-ı bbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehürazîz”; (Ey oğlum. Sen kendi immn kutbu olacaksın. Şu sözümü unutma!) buyurdu. Dahâ 3ia, yüksek babalarmdan, vefatına yakın alınan (Kayyûmluk) iâmı bu oğluna verildi. Böylece, (Kayyûm-i zemân) ve excursiones en estambul (Kutb-i 'im) oldu. İmâm-ı Rabbânî, bu oğluna; (Benim bu dünyâ ile il-I, kayyûrnluk sebebi ile idi. Şimdi bunu, sana verdiler. Bütün mal tanı bir şevk ile, yüzünü sana çevirdi. Benim âhırete intikâ-ayaklaşdı) buyurdu. Yine buyurdu ki; (Sende asâletden bir pay ronuyor. Senin yaratıhş hamurunun mayasına, Peygamber efen-®ızm aleyhisselâm” hamuru yoğurulurken artan kısmmdan bir uça koydular). Bir kerre de; (Bu oğlum sâbikûndandır) buyurdu.
Ylhâsıl, mübarek vücûdu, yüksek babası gibi, Allahü teâlânın ^(ilerinden, işaretlerinden büyük bir âyet ve işâret idi. Karanlık Jan, onların bereketi ile aydınlandı.
berin esrarı ve ma’rifetleri bildiren mektûblan üç cild hâlinde ^plandı. Yüksek babasının mektûblanndan anlaşılamıyan yerleri, 'aefârisî olarak, îzâh etdi. Gizli birşey bırakmadı. Mektûbâtı 1340
1922] de yeniden yazılıp, 1395 [m. 1985] de Pâkistânda nefis ’iarak basdırılmışdır.
Kerâmetleri sayılamıyacak kadar çokdur. Vefâtlanna bir gün ^ala, Serhendde ve yakın şehrlerde, her evin kapısında gizli bir ses Suldu- (Yarın Kayyûm-i zemân Muhammed Ma’sûm vefât ede-î'ek, görmek
sekliğini gösteren, en güzel delîldir. Dokuzyüzbin kimsenin ona ta lebe olmak se’âdetine kavuşduğu söylenir. Tedibin talebesine icâ zet verdi. Huzûrunda bir tâlib bir haftada Fenâ-i kalbi makâmına ve bir ayda vilâyetin kemâlâtma kavuşurdu. Ba’zılarını, bir tevec-cühde bütün makâmlara kavuşdururdu. Oğullannın altısı dakutb-luk mertebesi ile şereflendiler. Cihânı nûr ile doldurdular. Zâten yüksek babalan, kendisine: (Senin oğulların, benim gibi olurlar) buyurmuşdu.
Muhammed Ma’sûm “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin altı oğlu, beş kızı vardır.
İmâm-ı Rabbânînin oğullarından Muhammed Ferrûh ve Muhammed îsâ, onbir ve yedi yaşlannda iken, büyük ağabeğleri Muhammed Sâdık ile “kuddise sirruhüm” aynı günde vebâ hastabğm-dan vefât eylediler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”.
En küçük oğlu, Muhammed Yahyâdır “kuddise simh”: 1025 senesinde tevellüd etdi. Dahâ dokuz yaşmda iken Kur’ân-ı kerimi ezberledi. O sene de hazret-i İmâm “rahmetullahi teâlâ aleyh” vefât eyledi. Bu oğluna da, çok merhametli ve şefkath idi. Kur’ân-ı kerîmi ezberledikden sonra, arabî ilmler okudu. AkK ve naldîilm-lerin çoğunu ağabeğlerinden tahsil etdi. Yirmi yaşmda, akh ve nakli ilmleri bitirdi. Hadîs ilminde sened oldu. Fıkh ilminde de tâmbiı mesned idi. Dünyâya gelmeden önce, yüksek babasma, (Biz seni, ismi Yahyâ olan bir oğul ile müjdeleriz) âyet-i kerîmesi Uhâm edildi. Bunun için, bu oğlunun ismini Yahyâ koydu. Tarîkat-i Ahme-diyye makâmlarmı, ağabeğlerinden aldı. Zemânm hükümdan olan Muhammed Âlemgîr Evreng-i Zîb, huzûruna gelir, istifâde ederdi. İki defa hacca gitdi. 1098 senesinde vefât etdi.
excursiones en estambul yazdı ve sundu..