excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi90
aksam oldu yine güzel bir gün daha bitti islam hakkında bilgileri excursiones en estambul diyokri Onüçüncü asrın müceddidi, makâmât-ı Ahmediyyeye kavuşmuş, asnnın teki, eşsiz kâmil ve mükemmil mevlânâ Hâlid-i Bağ-dâdî “kuddise sirruh” buyuruyor ki: (Bu ümmetde, sünnet-i se-niyyeye yapışmakda, ism, sıfat ve Zât-i İlâhîde keskin görüş ve hepsi hakikate uygun olan çok yüksek, çok doğru ve çok ince ma’rifetler sâhibi olmakda, Eshâb-ı kirâmdan sonra İmâm-ı Rab-bânî “rahmetullahi aleyh” gibi, bir başka kimse göremiyorum. Onun hakikatini ancak Peygamberler anlar “aleyhiraüsselâm” Evliyâ, bundan ne anhyabilir?) Büyüklerden biri “rahmetullahi aleyh” rü’yâda Resûlullah efendimizden “aleyhisselâm” IMüced-did hakkında ne buyuruyorsunuz?) diye sordu.^İDehlevî “rahmetullahi aleyh”, (Mekâtîb-i şerife)nin îlıcu raektûbunda buyuruyor ki, (Bütün İslâm memle-^ imâm ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkînin jei,nûrlanile doldu. Bütün
müslimânlara, Onun feyzlerinin yapmak vâcibdir. Onun bildirdiği yeni ma’rifetleri, feyzle-Evliyâdan hiçbiri bildirmedi. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî ve Mev-HirâtîveMevlevîKamerüddînPişverî, önceden anlayamamış-Bu fakirin yanına gelip, müceddidî feyzlerine kavuşunca, bu bıyüksek derecelerini, makâmlannı anl2imışlardır. Seyyid Mu-jıned Abdürresûl Berzencî, 1103 [m. 1690] de, hac dönüşünde pde boğuldu. Bunun (Serhend câhillerini red) kitâbı, muhâlif-|;sened olamaz. Arif isminde birisi, (Mektûbât)m ince bilgileri-.anlamayıp, değişdirerek, fârisîden arabîye terceme etmiş. Bu M yazılar, tesavvufdan haberi ohmyan Berzencînin Medîne-i Şnevverede eline geçince, şaşkma dönerek, anlamadan, soraıa-|ıı ured(liyyesini yazmışdır. Zâhir ve bâtın ilmlerinde derin âlim mirza Muhamrııed Burhanpûrî, bu reddiyeyi görünce, Mektû-I yazılarını arabîye doğru terceme ederek, bunların islâmiyye-^liygun olduğunu isbât etmiş, bunu (Atıyet-ül-ahbâb firredd-i i* mu tend-ı aleşşeyh Abmed Fârûkî) kitâbmda yazıp, Mekke
-mlenne de tasdik etdirmişdir.)
İKTröZONÜÇÜNCÜ MEKTÛB
üu mektûb, nalûb seyyid şeyh Ferîd hazretlerine yazümışdır. ve nasihat vermekde, Fhl-i sünnet âlimlerine uymağı övmek-
Mlahü teâlâ, sizi, zâtınıza yakışmıyan herşeyden korusun. Yüce iddiniz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslimât” hürmetine dü-^ kabûl buyursun! Errahman sûresinde, altmışıncı âyetinde menlen (iyiliğin karşıhğı, ancak iyilik olur) buyuruldu. Sizin ihsânlan-®>za, hangi ihsânla karşılık yapacağımı bilemiyorum. Ancak, mu-Wek zemânlarda, din ve dünyâ selâmetimz için düa etmeğe çaba-'yorum Elhamdülillah,
hardal danesı kadar, pekaz ayrılmış olan bir kimse ile arkadaşlık etmeği, öldürücü zehir bilmelidir. Onunla konuşmağı, yüan sokması gibi korkunç görmelidir. Allahdan korkmayan ilm adanılan, hangi fırkadan olursa olsun din hırsızlarıdır [zmdıkdırlar]. Bunlarla konuşmakdan, arkadaşlık etmekden [kitâblanm okumakdanda] sakınmalıdır. Dinde hâsıl olan bütün fitneler, azıb din düşmanlığı, hep böyle zmdıklann bırakdıklan kötülükdür. Dünyâlık ele geçirmek için, dînin yıkılmasına yardım etdiler. Bekara sûresinin onal-tıncı âyet-i kerîmesinde meâlen, (Hidâyeti vererek, dalâleti satın aldılar. Bu alış-verişlerinde birşey kazanmadılar. Doğru yolu bula-madüar) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, bunlan bildınnekdedir. İblisin râhat, sevinçli oturduğunu, kimseyi aldatmakla uğraşmadığmı gören bir zât, (Niçin insanlan aldatmıyorsun, boş oturuyorsun?) dedikde, (Bu zemânm kötü din adamlan, benim işimi çok güzel yapıyorlar, insanları aldatmak için bana iş bırakmıyorlar) demişdı. [Kıyâmet yaklaşınca, İngiliz masonlarına satılmış olan sahte din adamlan, İslâm memleketlerinde çoğalacak, tatlı, yaldızlı sözlerle ve yazılarla müslimânlan aldatacaklardır. Kâfirlerin kitâblanm gazetelerini ve televizyonlarmı eve sokmamalı, tuzaklanna düşme melidir.] Oradaki talebeden, mevlânâ Ömer, iyi yaratılışbdıı. Yal kendisine arka olmak, doğruyu söylemesi için kuvvetlendir
mek lâzımdır. Hâfız imâm da, aklını fikrini dînin yayılmasına ver mişdir. Zâten her müslimânın böyle olması lâzımdır. Hadîs-i şeril de, (Kendisine deli denilmiyen kimsenin îriıâm temam olmaz) bu yuruldu. Biliyorsunuz ki, bu fakir, söyliyerek ve yazarak, iyi kim selerle konuşmanın ehemmiyyetini anlatmağa uğraşıyorum. Kötü kimselerle arkadaşlıkdan kaçınmasını tekrâr tekrâr bildirmekden usanmıyorum. Çünki, işin temeli bu ikisidir. Söylemek bizden, ka-bûl etmek sizden. Dahâ doğrusu, hepsi Allahü teâlâdandır. Allahü teâlânın hayrlı işlerde kullandığı kimselere müjdeler olsun!
İhsânlarmızın çokluğu, bu yazılara sebeb oldu. Başmızı ağnt-mak ve usandırmak düşüncesini unutdurdu. Vesselâm.
I,.„ektâb, kardeşi meyan scyl. Mevdüda yazılımşdır. Dünyâ-'’lJ»sürdüğü,buna katydık »lan a/.âbın sonsuz olduğu bddınl-
Kaıdeşimin kıymelU mckıûbıı geldi. Ui/Jeri sevindirdi. Karde-j Allahü teâlâ, bize ve size b;\:>anlar versin! Dünyâ hayâtı çok Sonsuz azâblar, buna kavijilıkdır. Bu zemânı, lüzûmsuz, boş [yleri ele geçirmekde kullanan ve böylece sonsuz acılara yakaladı Idmseye yazıklar olsun!
I Kardeşim, insanlar, dünyâ kazançlarını bırakıp, her yerden, snncalar gibi, çekirge sürüleri gibi yanımıza üşüşüyor. Siz ise, iievden olmak şerefinin kıymetini de düşünmiyerek, dünyânın l(ak kazançlarına, seve seve dalmakdasınız. Onlara kavuşmak in çabalıyorsunuz. (Haya, îmândan bir parçadur) hadîs-i şerif
1adamlarının böyle toplanması ve bugün Ser-
lendde nasîb olan Allah için toplanmalar, bütün dünyâ dolaşılsa. Mm metin yüzdebiri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. 2, bu ni meti, boş yere elden kaçırdınız. Çocuklar gibi, kıymetli evherleri, cam parçaları ile değişdirdiniz. Fârisî mısra’ terceme-
Utanmalı, binlerle utanmalı!
Kardeşimi Bu fırsat, bir dahâ ele geçmez. Fırsat bulunsa da, %le toplantılar bulunamaz. O zemân, bu ni’meti, nasıl ele geçirirdin? Elden kaçırılanı nerden bulabilirsin? Zararları, ne ile yerine Ayabilirsin? Yanılıyorsunuz! Yanlış anlıyorsunuz. Tatlı, yağlı lok-nalara gönül kapdırmayınız! Süslü, renkli elbiselere aldanmayınız! Bunlara düşkün olmanın sonu, dünyâda da, âhıretde de pişman olmakdır, inlemekdir. Eşin, dostların gönüllerini yapmak için, Andini belâya sokmak ve âhirdin sonsuz azâblanna atılmak, aklı olanm yapacağı iş değildir. Allahü leâlâ, akl versin ve gafletden
Kardeşim! Dünyânın vefasızlığı dillerde dolaşmakdadır. Dun-..olanların alçaklıkları, cimrilikleri herkesçe bılm-
Kıvmdli ömrünü, böyle fâidesiz, yalancı için elden ka-Ilıekdedır. y ,gunl Haberciye ancak haber vermek düşer. Ves-Çirana yaziKıaı
Ehl-i sünnet i’tikâdında olup, ahkâm-ı islâmiyyeye uyan bir müslimân, Allahü teâlânın dostlarını severse, onlardan olur. Alla-hü teâlâ, hepimize bunları sevmek nasîb eylesin! Bu muhabbet sebebi ile, bizleri onların kalblerindeki feyzlere, nûrlara kavuşdur-sun! Kalblerimizi bu nûrlarla doldursun! Seven, dâima sevgiliye kavuşur. Onun gibi olur. Tâlib iken, matlûb olur. Muhabbeti andıkça, insanlık sıfatlarından sıynlır. Nefsin zararlı isteklerinden halâs olur. Allahü teâlânın rızâsına, muhabbetine kavuşur. (Veh") olur. Muhabbet, kâinâtın yaratılmasına sebeb oldu. Kapalı olan hazîneyi [Mahlûklan] meydâna çıkardı.
[(İslâmiyyet), Muhammed aleyhisselâmm Peygamber olduğuna inanmak ve Onun dînine uymak demekdir. Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîmde bildirdiği emrlere (Farz) denir. Yasak etdiği şeylere (Harâm) denir. İkisine birden (Ahkâm-ı islâmiyye) denir. Ahkâm-ı islâmiyyeye uymak, Kur’ân-ı kerîme uymak demekdir. Muhammed aleyhisselâmm her sözünün Allahü teâlâ tarahndan bildirildiğine, hepsinin doğru olduğuna inanan kimseye (Müslimân) denir. Onun sözleri iki kısmdır: 1- Ma’nâları, mübârek kalbine, Allahü teâlâ tarafından bildirilmiş, kendi konuşduğu kelimelerle söylemişdir. Böyle sözlerine (Hadîs-i kudsı) denir. 2- Kelimeleri de, ma’nâları da, kendisindendir. Böyle sözlerine (Hadîs-i şerff) denir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmi, sevgili Peygamberine, Cebrâîl ismindeki melek ile, yirmiüç senede gönderdi. Vefâtmdan sonra, halîfe Ebû Bekr-i Sıddîkm emri ile, bir araya toplandı. Meydâna gelen kitâba (Kur’ân-ı kerîm) ve (Mushaf) denildi. Kur’ân-ı kerîmin hepsi, arabîdir. Ma’nâsını herkes anlı-yamaz. Kelâm-ı İlâhîden, murâd-ı İlâhîyi, yalnız Muhammed aleyhisselâm anlamış ve Eshâbına bildirmişdir. Muhammed aley-hisselâmın güzel cemâlini bir kerre gören müslimâna (Sahâbi) denir. Hepsine (Eshâb-ıldrâm) denir. Eshâb-ı kirâm, Resûlullah-dan öğrendiklerinin hepsini, talebelerine bildirdi. Bunlar da. açıklıyarak, binlerce kitâblarında yazdılar. Bunlara (£hl-j sünnet âlimleri) denir. Dört mezheb imâmları ve imâm-ı Ahmed Rabbani ile oğlu Muhammed Ma’sûm, Ehl-i sünnet âlimleridirler. Görülüyor ki, Kur’ân-ı kerîmin ma’nâsını doğru olarak öğrenmek istive-nin, Ehl-i sünnet âlimlerinin (Fikh) ve (îmân) kitâb> ve Hin-