excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi55

excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi55

 sizlere bugün en güzel bilgileri yazan excursiones en estambul diyokri Un münkirin birdenbire bütün a’zâsı, birbirinden “teSi parça parça oldu. Talebe korkdu. Evden dı$an kâmın vamna geldi. Âdetleri üzere kapının önünde duru-Talebesimn elini tutup, o münkirin evine götürdü, içeri gir-‘ölünün dirilmesi için Allahü teâlâya dUâ eyledi. Münâcâtda ndu. Allahü teâlâ kabûl buyurdu. Bir müddet sonra kalkdılar. Jbesine, (Ben hayâtda kaldıkça, bu olanı kimseye söyleme!) \uidu.
11—Birgün talebesinden on kişi "aynı akşam İmâmı iftâra jvet eldiler. Kabûl buyurdu. Aynı akşam, aym ânda, hepsinin
ide hâzır bulunup, iftar etdiler.
12—Birgün buyurdu ki, Kâ’be-i mu’îizzamayı tavâf arzûm o ziyâdeleşdi ki, yerimde duramaz oldum. Allahü teâlâmn lut-

3e,bu şevk ve iştiyak cazibesinde, Kâ’be-i şerîfeyi yanımda gör-^ ve lavâf ile şereflendim.
İmâm-ı Ahmed Rabbânînın “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz” ibârek kalemlerinin dilinden ve dil kalemlerinden çıkan sözleşen de, birkaç dâne yazalım:
Buyurdu ki: Görülen ve bilinen herşey, mukayyeddir. [Başka eylere bağlüığı vardu.] Maksûd ve matlûb [olmağa lâyık] değildir-Matlûb [olmağa lâyık] olan, bütün kaydlardan, bağlardan mü-®eh ve müberrâ olandır. O hâlde. Onu, görmenin ve bilmenin «sinde aramak lâzımdır.
Buyurdu ki: Seyr ve Sülük, ümde hareketden ibâretdir.
Buyurdu: Evliyâ-ullahı “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ’^ltalannm tanımasından örten perde, insanlık sıfatlandır. Diğer ^ânlann muhtâc olduklarına bunlar da muhtâcdır. Evliyâlık, bu ®liyâcı bunlardan
Buyurdu: Allahü teâlâ, Evliyâ kullanm öyle saklamışdır ki, «ndi zâhirleri bile kalblerindeki kemâlâtdan habersizdir. Nerde '^aldı ki, başkaları onların hâlini bilsin.
Buyurdu: Yâ Rabbî! Bu nasıl işdir ki, kendin için Evliyâ yap-ı. Onların bâtınları, (ya’nî kalbleri) âb-ı hayâtdır. Bir katre ta-<lan, ebedî hayâtı bulmuş, se’âdet-i ebediyyeye kavuşmuş olur. Za-Wleri ya’nî dış görünüşleri ise, öldürücü zehrdir. Yalnız zâhırlen-
öe bakan, ebedî ölüme duçârolmuşdur.
in«;amn varatılmasından maksad, kulluk vazıfelennı Buyur ^Vilâyet makâmlarının sonu, abdiyyet (kulluk)
Vu yolda tâm on sene sonra verildi. Bunların özü, hakikati p gamber efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sadakası oiarik temâmen açıklandı. Bunun için, Allahü teâlâya hamdü senâlar olsun!
Buyurdu: Bu büyüklerin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” yolu çok kıymetli, pek azizdir. Sünnete uymak esâsı üzerine kurul-muşdur. Şimdi Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetlerinden bir sünneti ihyâ etmekden (diriltmekden) başka bir arzûm yokdur. Hâller, mevâdd ve zevkler, isteyenlerin olsun. Kalbi, büyüklerin nisbeti [yoluna girmek] ile ma’mûr etmeli, zâhiri temâmen ahkâm-ı islâmiyye ile süslemelidir. [Ahkâm-ı islâmiyye, emr-1er ve yasaklar demekdir.j
Buyurdu: Hindistâna Peygamberler “aleyhiraüssalevâtü vettes-lîmât” gönderilmişdir. Onların mezârlannın üzerinde parlak nurlar görüyorum. İstesem hepsinin mezânm gösteririm! Fekat insanlar, böyle sözlere pek inanmazlar.
Buyurdu: İnsanlar, riyâzet çekmek deyince, açlık çekmeği ve oruç tutmağı anladılar. Hâlbuki, dînimizin emr etdiği kadar yimek için dikkat etmek, binlerce sene nâfile oruç tutraakdan dahâ güç ve dahâ fâidelidir.
Bir kimsenin önüne lezzetli, tath yemekler konsa, iştihâsı olduğu hâlde ve hepsini yimek istediği hâlde, dînimizin emr etdiği kadar yiyip, fazlasını bırakması, şiddetli bir riyâzetdir ve diğer riyâ-zetlerden çok üstündür.
Buyurdu: Server-i kâinâtı “sallallahü aleyhi ve sellem” gördüm. Benim için bir icâzet yazdı ve buyurdu ki, (Eshâbundan sonra “nd-vânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, bu güne kadar, hiç kimseye böyle bir icâzet yazmadım.) Bana müjde verdi ki, yann kıyâmet günü, binlerce insan, senin şefâ’atinle Cennete girer. Beni ilm-i kelâmda müctehid eylediler.
Buyurdu: İslâmiy^eti gördüm. Bir kervânm kervanserâya inmesi gibi, bizim yanımıza indi, deyip, mescidlerine ve dergâhlanna işâret eylediler.
Buyurdu: Bir sabâh îmâm-ı a’zamm “rahmetullahi aleyh”, hocaları ve talebesi ile geldiklerini gördüm. Kendimi onlann nûrlan içine dalmış buldum. Bu büyüklerin nisbetinde husûsî bir fenâ buldum. Bunun gibi, dahâ sonra, imâm-ı Şâfi’înin “rahmetullahi aleyh”, hocaları ve talebesi ile geldiklerini gördüm Bu def’a, beni onların nûru kuşatdı. Bunlann nisbetinde de fânî ol-
‘^^“^ irordl Kâdirî yolunun te’sîri K,“tdive düşündto. Bu ânda, hazret-i hâce-ı cihan Beha-r Bİta-“kuddise sirruh” talebeleri ile birlikde se’âdet Ue ille(iıklerim ve Gavs-üs-sekaleynin karşısında oturduklan-öıdüm. Onlara hitaben buyurdu ki: (Ahmed bizdendir. Ke--ve tekmil mertebesine bizim terbiyemizle kavuşdu.) Bu ko-Laesnâsmda, Çeştiyye ve Kübreviyye büyükleri de geldiler, linisbetlerini kalbime akıtdılar. Yeniden icazet verdiler. Esin bende olan bu büyüklerin nisbeti kuvvetlendi ve dahâ par-oldu. İstersem bütün bu yollardan talebeyi kemâle erdirebili-
1 Buyurdu: Bir gün amellerimdeki kusûru görme hâli beni kapla-.Büyük bir pişmanlık ve kırıklık içinde iken, (Allahü teâlâ için ita, Allahü teâlâ yükseltir) hadîs-i şerifi gereğince, şöyle bir |Jâ geldi: (Seni ve kıyamete kadar seninle vâsıtalı ve vâsıtasız ola-I tevessül edenleri mağfiret eyledim.)
j Buyurdu-. Erkeklerden ve kadmlardan bizim yolumuza girmiş iolann ve kıyamete kadar, vasıtalı ve vâsıtasız girecek olanlann psimbana gösterdiler. İsnılerini, soylannı ve memleketlerim bilediler. excursiones en estambul İstersem, hepsini bir bir sayarım. Hepsini bana bağışladı-
Buyurdu: Bana, (Sen kimin cenazesinde bulunursan, Allahü te-îonu afv etmişdir) diye müidelediler. Ve yine ilhâm olundu ki, Hangi ölünün afvmı istersen, ondan azabı kaldırırlar). Yine Uham ■ayunıldu ki, (Senin kabrinin toprağından bir mezâra bir avuç top-atsalar, o kimse mağfiret-i ilâhiyyeye kavuşur). [Yâ o mezârda •itanın hâh nasıl olur?)decekdir.
dıklarunvz'
Buyurdu: Allahü teâlâ, fadi ve keremi ile, bir kulda b len bütün kemâlâtı, [Nübüvvet makamından başka İhsan eyledi.
İmâm-ı Ahmed Rabbânînin “kaddesallahü teâlâ sirrehül’az* ” fazîletlerî ve husûsiyyelleri anlatılmakla bitmez. Allahü teâlâ hu sûsî ihsâm ile, onu Peygamber efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” yedi derecede de mutâbe’at (uymak) ile şereflendirdi [Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize tâbi’ olmanın yedi derecesi (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının otuzuncu [30] mad desinde uzun olarak bildirilmekdedir.j Kur’ân-ı kerîmin müteşâ bihât ve mukattaâtmdaki esrâra mahrem eyledi. Sâbıklar kemâlâ tına ulaşdırdı. [Sâbıklar Peygamberlere “aleyhimüsselâm” ve Es hâblanmn yükseklerine denir.] Kayyûm-i âlem kılındı. Onatufey lî olarak, talebesinden ba’zısı kutbluk makâmına ulaşdı. Cezbe ve sülûkün, seyr-i âfâkî ve enfüsînin ötesinde, yeni bir yol meydâna geldi.
Onun tesarruflannm bereketi ile İslâm dîni, bilhâssa Hindistân-da, çok kuvvetlendi. Ekber şâh zemânmda yıkılan, ihmâl edilen İslâm eserleri yenilendi. Çok kâfirler, onun elinde müslimân oldu, Binlerce fâsık tevbe eyledi. Muhlislerinden ve talebesinden olan Hân-ı Hânân ismi ile meşhûr Abdürrahîm hân, Nevvâb Ferîd Mür-tedâ hân, Muhammed a’zam hân ve dahâ birçok kuvvetli, kudretli vâlî ve kumandanlan te’sîrli mektûblan ile islâmiyyeti kuvvetlendirmeğe, yaymağa, ehl-i sünnet vel-cemâ’at i’tikâdım beyân etmeğe teşvik ve muvaffak eyledi. Bu cemâ’at de, emr-i şeriflerine uyarak, bu yolda çok gayret sarf edip, dînin kuvvetlenmesine hizmet etdi-1er. Öyle oldu ki, bid’at ve İcüfr zulmeti îmân ve sünnet nûru hâ-Uni aldı. Yüksek talebelerini, insanlara zâhirî ilmleri ve bâtım" ma’rifetleri öğretmek için her tarafa dağıtdı. Meselâ mevlânâ Ha-mîd-i Bengâlî, mevlânâ Muhammed Sıddîk-ı Bedahşî, şeyh Mü-zemmil, mevlânâ Tâhir-i Bedahşî, mevlânâ Ahmed-i Rivenbî, Ke-rîmeddîn-i Hasen-i Ebdâlî, Hasen-i Berkî, mevlânâ Abdülhayy-i Belhî, mevlânâ Hâşim-i Kişmî, mevlânâ Bedreddîn-i Serhendî, Yûsüf-i Berkî, hâcı Hıdır-i Efgânî, hâce Muhammed Sâdık-i Kâbi-lî, mevlânâ Yâr Muhammed Kadîm-i Talkânî ve diğerleri gibi “rah-metullahi teâlâ aleyhim ecma’în”.
Bunlar, İmâmın seçkin talebelerindendir. Bunlann sohbetinden milyonlarca insan feyz alarak. Vilâyet makâmına kavuşmuşlardır. Bu yüksek talebesine çok ulvî müjdeler vermiş ve insanlann bu seçkin zâtlann sohbetlerine kavuşmalannı teşvîk eylemişdir. Talebesinden ba’zılannı vilâyet ve kutbluk mansabı ile müjdele-mişdir.
Mevlânâ Ahmed-i Berki “kuddise sirruh”; Bir hafta içinde bü-sülûk konaklannı geçmişdir. Bu da memleketinin kutbu olma tefine nail olmuşdur.
I Mevlânâ Muhammed Tâhir-i Lâhorî “kuddise sirruh”; Kendi i-jemleketinin kutbu olmakla şereflendi. Allahü teâlâ kendisine: îieoin teveccüh erdiklerinin hepsini Cehennem ateşinden halâs et-
İimve sana bî’at edeni bağışladım) diye ilhâm eyledi.
Seyyid Âdem-i Bennûrî “kuddise sirruh”: Dahâ ilk teveccüh-icve hattâ telkin ânında, talebeyi Fenâ-i kalbi makânuna ve Nis-Rt-ıhassaya ulaşdınrdı. Allahü teâlâ tarafından kendisine husû-a oh tarz ve yol ihsân edildi. Bu yola (Ahseniyye) diyorlar. İşte u kendi yolu ile insanları Allahü teâlâya yaklaşdınyordu. Bu Kşareti, imâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”, şu sözleri ile kendisine verdiler: (Size bizden istifâde etdiğinizden dahâ çoğu gaybî »arak verilecekdir. Sizin yolunuza tevessül eden, excursiones en estambul mağfiret olun-muşdur. Kıyâmetde size yeşü bir sancak verilir. Size tevessül edenler, sizin yolunuzda gidenler, kıyâmet gününde o sancağm »tında rahat ve gölgede olurlar). Dörtyüzbinden ziyâde kimse ellerinde tevbe etdi. Bin dâne kâmil talebesi vardı. Medîne-i mü-aevvereye gidince, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” selâmını almış ve pekciz kimseye bile nasîb olmıyan müsâfeha etmek Şerefine kavuşmuşdu. O sırada bir ses duyuldu; (Ey oğlum! Sen l)eniın yammda kal!) Hakîkaten, Medîne-i münevverede vefât
âlânın makbûlüdür. Ahmedin merdûdünü ben ve Allahü te'r sevmeyiz). İmâm-ı Ahmed Rabbânînin makbûllerinden oldu|um için, bu müjdeyi duyunca, büyük bir sürûra kapıldım. Buhuzûriçe-Tisinde iken, tekrâr buyurdular: (Oğlum Muhammed Nu’mâna de ki, senin makbûlün, Ahmedin makbûlüdür. Onun makbûlü, benim ve Allahü teâlânm makbûlümüzdür. Senin merdûdün, Ahmedin, benim ve Allahü teâlânm merdûdüdür).
İMÂM-I RABBÂNÎNİN YÜKSEK OĞULLARI
“Kaddesallahü teâlâ ervâhehüm”
İmâm-ı Rabbânînin sekiz oğlu ve iki kızı vardır;
Muhammed Sâdık “kuddise sirruh”; İmâmın “kuddise simıh” büyük oğludur. Hicrî bin senesinde dünyâya geldi. İmâm-ı Rabbâ-nînin, Hâce Bâkî billahm sohbetine kavuşduğu zemân, henüz sekiz yaşında idi. Bunu da berâber götürmüşdü. Dahâ o zemân, Hâce Bâkî billahm nazârlanna kavuşmuşdu. Teveccühlerinin bereketi Ue, bu küçük yaşda hâllere, kendinden geçmelere, inamlamıyacak vâridâta erişdi. Keşf, zevk, kendinden geçme, nûrlann içine dalmak, o kadar oldu ki, (Muhammed Sâdıka, pazardan yiyecek alın [biraz şübheli olduğu için]. Böylece, hâllerin istüâsı biraz azalsm!) buyurdu.
Aklî ve naklî ilmlerin çoğunu, babasınm huzûrunda tahsil eyledi. Onsekiz yaşında zâhirî ilmleri bitirip, dikkat ve metânet ile ders okutmağa başladı.
Babası “kuddise sirruh”, kendisine gönderdiği bir mektûbda şöyle yazdılar: (Mektûbunuzdan, Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye “sallallahü aleyhi ve sellem” ile münâsebetiniz olduğu anlaşıldı. Bunun için, Allahü teâlâya şükr etdim. Çünki, bir müddetden beri, arzûm bu se’âdete kavuşmanızdı. Birgün, bu devlete yükselmeniz için, size teveccüh eyledim. Tesâdüfen sizi VUâyet-i Mûsevîde buldum. Oradan ilerletildiniz. Vilâyet-i Muhammediyyeye dâhil oldunuz. Bunun için, Allahü teâlâya hamd ederim.)
Mubârek babası, bu oğlu hakkında buyurdu ki: (Aziz oğlum Muhammed Sâdık “rahmetullahi aleyh”, bu fakîrin ma'rifetlerinin mecmû’ası oldu. Cezbe ve Sülük makâmlarmı geride bırakdı. Oğlum, ince, yüksek, gizli marifetlerimin mahremlerindendir. Hatâdan, yanılmakdan mahfûzdur).
excursiones en estambul sundu..