excursíones en estambul ve allah bilgilerim45
sizlere bugün yine ben yine excursíones en estambul diyorki Ebu Bckr el-Bezzar diyor ki “Bu hadisin, tbn Abbas (nıdıyaJInbu anh)’dan olan rivayetin dışında Peygamber ('a/ey/jisse/ıSnO’dan, ıtimad edilecek bir sc-nedle rivayet edildiğini bilmiyoruz. Hadisi Şu’be (rahimchullah)'yc isnad ederek ancak (Ümeyye b. Halid) rivayet etmiştir Ondan başkası, Said b. Cübeyr (rabımchullah)'dan mıirsel olarak rivayet etmiştir Onun senedinin ittisali ise, Kelbî, Ebu Salih v'e İbn Abbas (radıyallabu anhüma)'dan biliniyor. Sonra Ebu Bckr d-Bczzar bu isnadın dışında zikredilmesi câiz olan bir rivayet yolu bulunmuyor diye durumu açıklamıştır. Ebu Bckr d-Bezzar ve başkalarının uyardıkları gibi ,^’n’be‘nin rivayciinde dc zayıflık vardır. Çtın-kıl hadîs hakkında kendisi dc şüpheye düşımışiUr. Nitekim biz zikrettik ki, onun rivayetindeki senedinde kendisinin şüphe etmesiyle beraber güvenilir kimse yoktur.Onunla birlikte hadîsin sıhhatine delâlet edecek bir gerçek dc bulunmuyor.
Kdbî'n\r\ hadîsine gelince; Ondan hadîs rivayet etmek zaten câiz değildir. Ebu Bckr el-Bczzar'ın işaret ettiği gibi, çok zayıf ve yalancı olduğu için rivayet ettiği hadîsin zikredilmesi dahi câiz değildir. Buharı ve Müslim'de İbn Abbas (radıyallabu anhüma) 'dan En-Necm sûresi hakkında rivayet edilen hadîs şöyledir:
“Peygamber (sallaJlahu aleyhi vc sellem), Mekke’de iken, En-Necm sûresini okudu. Peygamber (sallaJlahu aleyhi ve sellem) .secde ettiler. Kendisiyle birlikte, (orada bulunan) Müslünıanlar, müşrikler, ins ve cin secde ettiler” (470).
Bu (zikrettiklerimiz) hadisin rivayet bakımından zayıf olduğunu isbat etmek içindir.
Hadîsin, mânâsı bakımından zayıf olmasına gelince: Peygamber (sallal-lahu aleyhi ve sellemj'in bu gibi kötü durumlardan münezzehi olduğuna ve kendisinden her türlü kötülüğü yapmaktan korunduğuna dair kuvvetli deliller vardır. Bu hususta icma-ı ümmet de vaki olmuştur. (Bu husus Peygamber (a/£y/7/s5e//î/n;’a peygamberlik gelmeden önce idi. Nasıl olur da kendisine peygamberlik geldikten sonra vaki
Bu, (Peygamberin peygamberliği zamanında masum olması) ya Allah'tan başka ilâhları medhcHnesi için bir âyetin nazil olmasını temenni etmesin-dcndirkı, bu küfürdür. (Nasıl olurda peygambere isnad edilir). Yahut, şey-lanııı kendisine musallat olup kendisine Kur'ân'ı karıştırması, hattâ kur’ân’da olmayan bir şeyi Kur’ân’a koyup. Onun Kur'ân'dan olmadığı halde Kur’ân’daiıdır diye itikad etmesi ve Cdnail
hım) gelip kendisini u>'arması ile olur ki, bunların hepsinin Peygamber /ıksc/.im)’a vâki olması asla mümkün değildir. Yahut da. bunu (aleyhisselâm) kendisi bizzat ve kasdî olarak söyler ki, bu da küfiırdür (f^ gambere isnad etmek asla câi/ değildir). Yahut sehven .söyltr Peygamber (akyhıssclûm) butun bunlardan masumdur. Hiz kesin ci ifade ederek, bütün kesin delilleri ve icma-ı ümmeti serdederek isbaij. ki. Peygamber (aleyhisselâm), sehven olsun, âmden olsun, kalbine vejj^ line küfrü mucib bir şey gelmesinden meleğin kendisine gelırdi|ı şeytanın kendisine vereceği vesvese ile bocalamasından, veyahut şejtj, bir yol bulup kendisine musallat olmasından, veyahut âmden olsun, olsun, kendisine nazil olmayan herhangi bir şeyin Allah'dan nâzıloldü|ı» söylemesiyle Allah'a iftira etmesinden masumdur.
Allahü Teâlâ buyuruyor ki;
“Eğer o peygamber, bazı .sözler uydurup bize isnad etmeye kılk^ saydı, elbette biz onu kuvvetle yakalar ve ondan intikam alırdık”(^]|[ Yine Allah (e.e.) buyuruyor.
“O takdirde, dünya ve âhiret azabını iki kat olarak sana muhıUn tattıracaktık... Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardı®; bulamayacaktın” (472).
Bu hadisenin vaki olması ihtimalinin zayıf olmasının ikinci yolu yuk Adet bakımından olsun, akıl bakımından olsun böyle bir kıssanın hI; bulması imkânsızdır. (Aklî delille imkânsızdır, çünkü peygamberbaykıîı-lan medhelmekten korunmuştur. Âdet bakımından da imkânsızdır. ÇkH Allah’a ortak koşmak işi aynı zamanda hem zem ve hem de mcdhdilme Zira bu rivayet edilen sözler eğer rivayet edildiği gibi doğru olmuyte ifadeleri birbirine uymadığı, zem ile medhin birbirine karışmışokkıb■: ibarelerinin birbirine muhalif olduğu için anlaşılması uzak olurdu Pop ber (aleyhisselâm)'a ve Müslümanlardan ve müşriklerden Peygamberııjı hisselâm)'\a birlikte bulunanlara bu husus gizli kalmazdı Bu husus Mis. man ferdlerinden azıcık düşünene gizli olmayan bir husustur. Nasılotutı din konularında geniş ufuklara sahip olan, konuşma ve açıklamasam' da ileri noktalarda bulunan kimselere gizli kalabilir.
Kıssanın zayıf görülmesi hususundaki üçüncü yön;
Şu bir gerçek olarak biliniyor ki, münafıkların, muannid müşrillr; âdetindendir, Islâm'a davet edildiklerinde ilk anlarda daveti kabutej meden kaçarlar, az bir fitne ile karşılaştıkları zaman peygambenna': hine kıyam edip düşmana karışırlar. Müslümanları ayıplarlar. Zamans man hatta saat be saat Müslümanlara karşı olan düşmanlıklarını
ederler. Müslümanlığı kabul edenlerden kalbleriıulc hastalık bulunanlar en küçük şüphe neticesi dinden çıkıyorlardı. Bu konu hakkında hiçbir kimse, aslı zayıf olan bu kıssadan başka hiçbir şey rivayci cimemiş-lir. Eğer zikredilenlerden heıhangi bin gerçeklen olmuş olsaydı, Kureyş kâfirleri, bununla Müslümanlara galebe çalarlardı. Yahudiler de bu hususları Müslümanların aleyhine delil olarak kullanırlardı. Nitekim Ku-revş kâfirleri kibirlıliklcıınden dolayı Miraç hadisesini inkâr elliler. Halta bu hadise sebebiyle bazı zayıf imanlı olan Müslumanlar irlidad etti. (Hu-deyhiye) hadisesi hakkında rivayet edilenler de böyledir. Eğer bu hadise doğru olmuş olsaydı, bu belâdan büyük fitne olmazdı. Muannid kâfirlerin mu’minlcı i aldatarak lıineyi harekele geçirmek için eğer mümkün olsaydı, bu hadiseden daha elverişli bir şey bulamazlardı.
Herhangi muannid bir kâfirden bu hususta bir kelime dahi rivayet edilmemiştir. Bir Müslümanın ağzından bu kıssa hakkında bir kelime bile çıkmamıştır. Öyle ise bütün bunlar bu rivayetlerin bâtıl olduğuna ve aslı astarı olmadığına delâlet eder. İn.san ve cinlerden olan bazı şeytanların gaflet içinde bulunan bazı hadîsçilerin dimağına bu hadîsi soktukJannda hiç şüphe yoktur. (Bu hadîsi) imanları zayıf olan Müslümanlara şüphe vermek için (sokmuşlardır).
Bu hadisenin zayıf olduğunu isbat edecek dördüncü vecih de şudur:
(En-Ncem) sûresi hadisesi hakkında şu iki âyeiın nâzıl olduğunu râviler zikrederler;
“Az kalsın seni bile, .sana vuhyetlîğimizden başkasını bize iflira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi. Ve o takdirde seni dost edineceklerdi. Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, sen onlara az bir şey meyle varacaktın” (473).
Bu iki âyet onların rivayet ellikleri haberi red eder. Çünkü Allahü Tcâlâ, Peygamberin, Allah’a iflira etmesi hakkındaki hadise için:
“Az kalsın seni bir fitneye düşüreceklerdi.” buyumyor.
Ve eğer Allah peygambere sebat vermemiş olsaydı, az kalsın onlara meyledecekti. Bu iki âyetin kapsadığı mânâ ve mefhumu şudur ki, Allah, Peygamber (saHallahu aleyhi ve sellem)'i iftira etmekten korudu ve ona .sebat ihsan etti de onlara az bile meyletmedi. Nasıl olur da onlara çok meyletsin. Halbuki, onlar uydurma haberlerinde rivayet ediyorlar ki. Peygamber (sal-lallahu aleyhi vc selicm) onları ziyadesiyle medhetmiştir ve ilâhlanm med-hetmekJe de Allah’a fazlasiyle iftira etmiştir. (Böyle haber veriyorlar. Allah ise Peygamberin onlara azıcık bile meyletmediğini beyan buyuruyor). Yine onlar. Peygamberin de
— Ben Allah’a iflira ellim. Allah’ın söylemediğini söyledim, ^ Bu ise âyel-ı kerimenin meftıuınunun zıddı bir ifadedir. Buhadıçç, olsa bile bu söz onu zuyınatır. Bunun aslı olmayınca, na.sıl olurda^j^ maz. Bu Allahü Teâlâ'nın diğer bir âyei-ı celilesine karşı müşnkvcj.’
Tıkların takındıkları diğer bir tavır gibidir ki, Allah (cclle celâIühu)o^ bu tavırlarına karşı şöyle buyurmuştur:
"(Ey Resûlüm!) efter Allah’ın lütfü ve rahmeti üzerinde olması»^ lardan bir topluluk seni hakdan şaşırtmaya muhakkak kasdet^^ Onlar kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana hiçbir rar da veremezler. Nasıl zarar verebilirler ki, Allah sana KurV, hükümlerini indirdi, evvelce bilemediklerini .sana öğretti. AllıJı’ı nin üzerindeki iütfu ve ihsanı çok büyüktür (474).
İbn Abbas (radıyallahu anhüma)'dan rivayet edilmiştir. Diyor t "Kur’ân-ı Kerim’de ne kadar "kâde-azkalsın" kelimesi varsaheps^ mânâsı “Olmaz’’dır" (475).
Allahü Teâlâ buyuruyor ki;
“...Şimşeğinin parıltı.sı nerde ise gözieri alıverecek’’ (476). Yine Allah şöyle buyurmuştur;
“Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini kullırdu» liyorum ki, herkes yaptığı iş karşılığında cezalansın’’ (477).
Kadı Kuşeyrî diyor kı; Peygamber (sallallahu aleyhi vesellml reyş kâfirlerinin ve Sckıf kabilesinin ilâhlarına yüzünü çevirerek yad»»' dan geçti. Bunun üzerine Kureyş ve Sekil kâfirleri. Peygamberinlamfes' (putlarına) dönerek (yani onlara bakarak) geçmesini istediler \ebBa»[ kabil de iman edeceklerini va’d ettiler. Böyle olduğu halde Peygamte; leplerini yerine getirmedi. Getirmezdi de. Ibn e/-Enbarı diyor kı
— Peygamber (sallaJIahu aleyhi ve sellem) kâfirlere ne yaklışnujoıj de meyletmiştir. Ayetin anlamı hakkında daha başka zayıf ve kötûlefct' zikredildi. Bizim Allah’ın peygamberini koruduğu hakkındalı, ??: lerden zikrettiğimiz tefsirler, bu mevzudaki kötü tefsirleri reddeda.k: kerimede, Allahü Teâlâ’nın Peygamberini kâfirlerin hilesindenlorc.ı gu ve bazı belâları fırsat bilerek peygambere fitne vermeyi kasdeiı.îf ni vc bundan koruyup ona sebat ihsan verdiği anlamından başkabırıss kalmamıştır. Bizim bütün bıı zikrettiklerimizden muradımız, Ibç ber (sallallahu aleyhi ve se//em)’in bu gibi şeylerden beri oldutıc; onun masum olduğunu ifade etmektir. Âyet-' kerimenin meflıuni: budur.
(474)Nİm Sûrcai, âyet; 113. .
(475)İbn Ebi Hatem'in rivayeti Ibn Abbas (r.a)’dan uhriç ettiğim /m,im SüyûıilıJıJ 76'da kaydetmiıiir.
(476)NÛr Sûrcai, lyet; 43.
(477)Tlhi Sûrcai. 4yel, 15.
Bu hadîs-i şerifin müşkülü hakkındaki ikinci mehazimiz şöyledir;
Bu sözlerimiz hadîs-i şerifin sahih olmasına bınacndir ‘‘ki, Allah sahih olmasından bizi korusun”. Fakat her hal-ü kârda Müslümanların imamları buna (yani peygamberimizin kâfirlerin putlarını medhettigine dair olan sözlere), cevaplar vermişlerdir. O cevaplardan bir kısmı zayıftır, diğer kısmı kuvvetli ve şüpheyi kaldırandır. Bunlardan bir kısmı ise. Katide ve Muka-Ül’in rivayet ettikleridir ki, (onlar şöyle rivayet etmişlerdir);
“O şeytandandır” buyurdu.
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellemye bu sûreyi okurken uyuklama gelmiştir. Uykusunun verdiği durumdan dolayı bu sözleri söyleyebilmiştir. Bu doğru bir söz değildir. Çünkü böylesinin peygamberden hiçbir halde sudur etmesi câi/ değildir ve Allah böyle bir şc>’i peygamberin dilinde halket-mez. Şeytan da uyku halinde olsun, uyanık iken olsun peygambere hükme-demez.'Çünkü bu babda peygamber kasdî olsun, hataen olsun bütün yanlış hareketten korunmuştur.
Kelbî'nin “Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisinden bahsetti ve diline onu ilka edenin şeytan olduğunu beyan buyurdu” sözü veİbn Şihub'tn Ebu Bckr h. Abdıırrahnıun'dau rivayet ettiği ve “Peygamber onu sehven okudu ve bu durum kendisine haber verilince”;
“O şeytandır.” sözü.
Ve bunun gibi olanlunn hepsinin peygamber tarafından söylendiği sahih değildir. Peygamber ne sehven ve ne de kasden böyle bir şey söylememiştir. Şeytan, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'\n lisanına bunu söyletemez.
Rivayet edilir ki, olur ki Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), İbrahim (aleyhisselâm)’ın ‘‘Bu mu benim Rabbim?” (478) âyet-i kerimenin tc'villerinden birine göre dediği ve;
‘‘İbrahim dedi ki: Belki onlann şu büyüğü bunu yapmıştır” (479). ayeti gibi.
Azıcık durduktan sonra iki .sözün arasını ayırmayı beyan için söylediği gibi, peygamber de “Siz bunlara mı tapıyorsunuz?" diye onları tevbih için söylemiştir. Sonra sûreyi okumaya dönmüştür. Bu (te'vil) okunanın Kur’-ân’dan olmadığına delâlet eden karine ile beraber iki sözün arasını ayırmak için olduğunu beyan etmek mümkündür. Bu tevil Kadı Ebu Bekr'in zikrettiğinden biridir. Bunun namazda olduğu hakkındaki rivayetle buna itiraz edilmez. Çünkü namazda konuşmak nehy edilmezden önce yasak değildi. Kadı Ebu Bckr ve (müctehidlerden) başkalarının en iyi ve tercih olunan tevilleri, hadisenin peygamberden vukuu kabul edildiği takdirde şöyledir; Gerçekten Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), Rabbisinin kendi-