excursíones en estambul ve allah bilgilerim29
bugün aksam oldu yine güzel yazılarımzı sizlere yazarken excursíones en estambul dediki demesi seni peygamberlerin kendilerine peygamberlik, gelmeden önce günahtan masum olduklarında şüpheye düşürmesin. Çünkü İbrahim (aley-hısselâml’m bu sözleri çocukluk çağında ve Allah’ı bulma hususundaki ilk bakış ve delil talep etmede ve peygamberlik ile mükellef ölmadan önce öldüğü rivayet edilir. Bilginlerden ve rnüfessirlerden konuşa iyi vâkıf olanlardan birçoğunun görüşü de şöyledir:İbrahim (aleyhissclâm)“lUı benim Rnbbimdir” (403) diye kavminı susturmak ve dinlerinin bâtıl olduğuna delil getirmek için söylemiştir. Bunun içindir ki, İbrahim (aleyhissdâm)’m bu sözü inkâr makamında
“Bu benim Rabbim“ sözü, yani sizin bâtıl inancınıza ve iddianıza^ j benim Rabbim bu mudur? anlamına gelir. Nitekim Allahü Teâlâ (kıyam l günü kâfirlere hitaben;
“...Nerede o haklarında mü’minlere muhalefet edip durduğunuz görüşünüze göre) ortaklarım”,
buyurmuştur ki. İbrahim (alcyhissclâm)’\n zikredilen, yıldız, ay vegûnu; bir an bile ibadet etmemiş olduğuna Allahü Teâlâ’nın İbrahim ('a/cy/ıujt. lâm) hakkındaki âyet-i cclile delâlet ediyor:
“Hani O, babasına ve kavmine demişti ki, siz neye tapıyorsunuz7(S(t. ra) onlar da, “Birtakım putlara tapınıyoruz, bütün gün onlara ibadei ediyoruz”, dediler” (404).
Bu cevaplardan sonra; onlara:
“(İbrahim şöyle) dedi: “Şimdi gördünüz mü, o sizin ve geçen alalan-nızın taptıklarınızı? Muhakkak onlar benim düşmanımdır; ancak âj». lerin Rabbi müstesna.” (405).
Allahü Teâlâ şu âyetleri de bu hususa delâlet ediyor:
“Çünkü Rabbine halis bir kalb ile gelmişt i” (406).
“Bir de İbrahim'in şöyle dediğini hatırla: “Rabbim! Bu Mekke nnı korkulardan emin kıl. Beni ve oğullarımı puta tapmaktan uzaklar (407).
Soru:
(Ay battıktan sonra) İbrahim aleyhisselâm, “...Eğer Rabbim bana t dayet etmemiş oisaydı, muhakkak sapıkiar topluluğundan olacaktun" demişti” (408). Bu âyete ne denir?
Cevap:
İbrahim (aleyhissclâm)’\n, eğer Rabbim bana yardım ederek beniiqıl etmemiş olsaydı, ben de putlara tapmakta ve sapıtmakta sizin gibi olurduc. demesi kavmine acımasından ötürü ve kendisinin vebalde kalmamasıKı^ dir. Yoksa İbrahim (aleyhisselâm) ezelden beri sapıklıktan konınmujtut
Soru:
Allahü Teâlâ. “O (peygamberleri) inkâr edenler, peygamberlerineşöık dediler: “Çaresi yok, muhakkak sizi, ya yurdunuzdan çıkaracağa..if hut dinimize dönersiniz... (409) âyet-i kerimenin mânâsı nedir ki?Som Allah peygamberlerden bahsederek şöyle buyuruyor:
(404) Şuura Sûresi, fıyeı: 70. 71. (405) Şu.ıra Sûresi. 5yei; 75, 76, 77, (406)SafraiSııttsı,i)tfî‘
“Doğrusu Allnh bizi dininizden kurtarmışken, sizin milletinize (dininize) dönecek olursak, biz yalan uydurarak Allah’a iftira etmişiz demektir’’ (410).
Cevap:
“El-Avd = Geri dönme) kelimesinin burada kendi mânâsına kullanıldığını sanıp kendine müşkülat vıkarma. Çünkü bu takdirde, peygamberlerin kendi milletlerindeki hususa dönerler mânâsını ıktı/.a eder ki. çok yanlış bir mânâ olur. “Avd” kelimesi “Cehennemlikler kömüre döndü” hadîs-i şc-rihe olduğu gibi, bazı kere başlangıcı bulunmayan hususun dışında “Sayru-ret: Olmak” mânâsına da kullanılır Tıpkı hadîs i şerifte cehennemlikler kömüre döndü denildiği gibi ki, yana yana kömür gibi simsiyah oldu demektir. Oysa ki cehennemlikler daha önce böyle değillerdi. Şairin şu sözü de böyledir.
•‘Onlar öyle güzel huylardır ki. onlar içinde su ılc karışık süt bulunup, içerek ve sonra sidiğe dönüşen büyük kadehler gibi değildir.”
Yani, eğer Allahü Tcâlâ’nm.
“Seni, (şeriat hükümlerini) bilmezken, (nübüvvet nimeti ile şer’i) yola koymadım mı?” (411),
mealindeki âyet-i kerimenin mânâsı nedir diye sorarsan, (derim ki); Bundan murad küfürden ibaret olan sapıklık değildir. İhben şöyle diyor, (âyet-i kerimenin mânâsı hakkında); Peygamberliği bilmezken sana peygamberlik nimetini verdik. Bazı bilginlerde şöyle diyorlar; Seni sapıklar arasında buldu da seni, sapıklıktan korudu, seni imana ulaştırdı ve onları irşad etmeye memur kıldı. Bu, Süddrn\n ve daha başka bilginlerin görüşüdür? Bir kısım bilginler de, sana verilen şeriatı bilmezdin de onu sana öğretti, diye mânâ vermişlerdir. Burada sapıklık bilmemeden ileri gelen tahayyürdür (araştırma) Bunun içindir ki. Peygamber (sallullahu aleyhi ve sellem) Hira (dağındaki) mağarada yalnız başına kalıp Rabbisine teveccüh etmeyi ve kendisine şeriatı vermeyi talep ederdi. Ta ki Allah (cclle celâlühu) O’nu İslâm şeriatına ulaştırdı. Bu mânâyı El-Kuşeyri söylemiştir. Bazı bilginler şöyle diyor; Sen hakkı bilmezdin de sana hakkı bildirdi.
Bu, Allahü Teâlâ’nın, “...Evvelce bilmediklerini sana öğretti... ^i gibidir.
bilmeınezlik yoktu (Belki o ıclaki bilmemezlik Allah’a laat etmeyi bilmemeliiç, ibaretti). Bazı bilginler ele şöyle der; Sana kesin deliller vererek (muci/^) peygamberlik işini ayan beyan etti. Bir kısım bilginler de şöyle diyor: Sft>, Mekke ile Medine arasında (yolunu kaybetmiş olarak) gördü descniMcd^ ne'ye ulaştırdı (Medine yolunu sana öğretti). Bazıları da şöyle mânâvtn. yor âyet-i kerimeye: Seni (hidayet edici) buldu da (Allah) seninle hidayete kavuşturdu, Cafer b. Muhammed’6cn şöyle rivayet cdılmıjıir
Ezelde seni, benim muhabbetimi bilmez halde buldum da, sana muhij. betimi öğrettim.
Haşan b. Ali de şöyle diyor; Seni, sapıtan buldu ve seninle hidayeteulij. tı.
tbn Ata (radıyallabu anlı) diyor ki: Seni, beni bilmeni sever gördü «sa. na muhabbetini öğretti. Nitekim Allahü Teâlâ şöyle buyurmujiur;
“Yakub’un yanında bulunanlar, ^^Allah’a yemin ederiz ki, sen hilj eski şaşkınlığında bulunuyorsun" dediler" (413).
Yani eski sevgisinde bulunuyorsun dediler. Burada din hususunda (esli sapıklığındasın demek istemediler Çünkü peygamber olan YakupCa/eyİ!» selâm) hakkında, dinde sapıklık içindesin demek istemiş olsalardı, kûfra miş olurlardı. İbn Ata katında.
‘‘O hanımı biz apaçık .sapıklık içinde görüyoruz." meâlindeki âyet-i cehle (kök ve mânâ bakımından) bu âyet gibidir. Yaniapaçi bir sevgi ve muhabbet içinde görüyoruz demektir.
Cüneyd Ebu’l-Kasım el~Kavarirî cl-Bağdadî şöyle diyor;
— Sana gönderilen (âyetleri) açıklamakta seni mutehayyir bulduk S«a âyetleri açıklamaya muvaffak kıldık. Nitekim Allahü Teâlâ şöylebuyumiî,<-tur:
‘‘Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Rtsi-lüm! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, kendilerine indirileni, insanlaraıih latasın. Olur ki, iyice düşünürler" (414).
Bazı bilginler ise şöyle mânâ verdiler; Seni onların arasında pcygambtr liğin bilinmez bir halde gördü. Seni açıkladı da seninle iyi kimselenhidaye te kavuşturdu. Müfessirlerden herhangi birinin, imanı bilmiyordu, sapıtnusa diye mânâ verdiğini bilmiyorum (diyor MusanniO- Musa (aleyhisseliml'n kıssası da böyledir.
(Yani) Musa (aleyhisselâm) “...Ben bunu, o vakit cahillerden oldu(M halde yaptım." (415) demesi de böyledir.
Yani; kasılsız olarak yapanlardan, hata edenlerdenim. Bu görüş Ibn Ara-/iı’nındır. Ezhârî ise âyetin mânâsı, ben unulanlardanımdır diyor. Aynı mânâyı, Allahü Tcâlâ'nın,
“Seni bilmezken yola koymadım mı?” âyei-i kerimesine de verdiler. Yani; seni unutan olarak görmedi mi? Nitekim Allah buyurmuştur ki: “...Böylece o iki kadından biri unutursa, diğerine şahitliği hatırlat*
“...(Halbuki daha önce) sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun.” âyet-ı kerimenin mânâsından sorarsan, cevabı şudur: (İmam Ebu cl-Leys Semerkandi), âyet-i kerimenin mânâsı hakkında diyor ki: Sen, sana vahiy gelmeden önce Kur’ân okumasını bilmiyordun. Halkı nasıl imana davet edeceğini de bilmiyordun. Bekr cl-Kadı da aynı şekilde mânâ verdi âyet-i kerimeye, Ebu Bekir, farzlardan ve hükümlerden ibaret olan imanı diye de mânâ vermiştir. Bekr el-Kadı diyor ki: “Vahiy gelmeden önce icmali olarak Allah’ı birliyordu ve böylece mü’min idi. Sonra önceden bilmediği farzlar geldi. Sonra teklif ile iman bakımından ziyadeliğe kavuştu. Bu, tevillerinden en güzelidir. Eğer Allahü Teâlâ'nm;
“Sana bu sûreyi vahy etmemizle, en güzel kıssayı sana anlatacağız. Halbuki sen, daha önce bundun asla haberdar değildin (417). Ayetin zahiri mânâsı budun
Cevap olarak derim ki, (Musannif diyor): Bil ki bu Allahü Teâlâ’nm; “Öldükten sonra huzurumuzda hesap vereceklerini ummaşıp da dünya hayatına razı ve onunla emniyet içinde olanlar, bir de delillerimizden gafil bulunanlar...” (418) âyetindeki sözü gibi değildir.
Belki Ebu Abdullah el-Harevî'nin rivayet etliği gibi âyetin mânâsı şöyle-dir:
“Yani sen Yusuf (aleyhisselâm)'ın kıssasından usla haberdar değildin. Çünkü sen onu bilmiyordun, ancak bizim vahyimizle öğrendin.” Osman b. Ebu Şeybe'nin Cabir (radıyallahu anh)'e isnad ederek rivayet elliği hadîs-i şerifte böyledir. (Yani böyle tevile muhtaç müşküllerdendir). Hadîs şöyledir:
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), müşriklerin toplantılarında hazır bulunurdu. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) arkasında iki meleğin konuştuğunu işitti. Meleğin biri diğerine şöyle diyor;
— Git arkasına dur (gölgesinden istifade edelim).
— Ben onun arkasına nasıl durayım ki, O putlara ihtiram elmeytj^ kışıyor?
Peygamber (sulblbhu ıılcyhi vr scllvm) bundan sonra müdriklerin lopij^ Ularında hazır bulunmadı.
Bu hadîsi Ahmed b. Hanbd kesinlikle reddetti, bu hadîs uydurmaha(^ tir dedi. Veya uydurma hadîse benziyor dedi. Darckutnldiyor kîOsmj. isnadında hata yaptı, aldandı. Hadîs tümü ite inkâr edilmiştir. İsnadmchlijçi,, ittifak yoktur. Bu hadîse asla iltifat edilme/.. (419) Ehl-i ilim kaiıiKjj peygamberlerden bilinen bunun aksinedir, (.'unku Peygamber(u|/j/|j İHI ıılcyhi \c scllcm) buyurnuışlur ki:
“Allah bana putlara buğzetınemi ihsan buyurdu " (420)
Umrnu Eymen'ın rivayet ettiği hadîs-i şerifteki peygamberimizin sözü i bunun aksini isbat ediyor. (Hadîs şöyledır):
Peygamberimizin amucası (Ebu Talip) ve akrabaları müşriklerinbayıju larma gitmesini Peygamber’den istediler ve bunun için kendilerinfisnu da bulundular. Bu bayramlara çıkmayı yaradılışından çirkin görmesiyklu. raber onlarla birlikte bayramlarına gitti. Bayram yerinden korku içindedonS ve şöyle buyurdu:
“O putlardan birine yaklaştığım her an bana uzun boylu beyufe adam göründü ve bana şöyle diyordu:
—Geri dön, geri dön. Sakın puta elini sürme.
Bundan sonra onların hiçbir bayramlarında bulunmadım.” (421).
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'\n, amucası Ebu Talip ileheıu çocuk iken Şam seferine gittiğinde kendisine Bah/ra’nın yeminle sormasnen tihan etmesindeki sır, Peygamber’de peygamberlik alâmetini gornıesiydi.U ile Menat namındaki putlara yeminle sorunca Peygamber (sa/lal/alıuıkyi ve sellem) Bahira’ya şöyle buyurdu:
—Onlardan bana sorma. Allah’a yemin ederim ki, onlardan dahi çul buğzettiğim hiçbir şey yoktur.
Bunun üzerine Bahira der ki.
“Allah'ın adiyle .sana soruyorum. Sana sorduğumdan başka bir (fyde haber vermeni de istemiyorum". Bunun üzerine Peygamber(sailaMuıhi ve sellem) :
(419) ln\am Ebu Yû'lu'l Muvsili'nin MuMiarınılc ‘Haddesena" /^n EbıŞe)b(: KalcIuJdoaift nrb Ahdü/humıJ cU-Dübbi ,m Sufyjnı'tScyri jn AhJullnh b MubjııııncJb Alil lub (r itnhumul \cncdiylc lahrıv olunduğunu Şila Şarıhı Şıhah. Şcıh C 4. Shl. 57 tohii rtmijK I* Süyûlilr h )da Mcnahıl Shl 74‘dc "Ibn Adıy" Heybuki vc Ebu VJ'/j'nın ıuklfllı(;ımlj)*«»v''* sın Cerh u la'dılıne dair Kuudı lya/ in /nu/ıı Ahmed b. Hunbcl kavlini naklcıııjtıne ^ıretctmiM ** ea Inıum Zehebi'nm “O hadi.v munkerdir" dediğine de dcgınnıısiır (’42(M2I) Ununu Eymcn (r u.)'n\n rivayet ellıgı hadis-ı yerıl'ı Ibn Ahhsj (r a ) unki)k»tSı<' Uhrıç elliğini /manı
Peygamberimizin sirctindcn ve Allah’ın ona olan ih.sanından bilinen husus da şudur ki; Peygamber (sallııllahu aleyhi ve scllcm) peygamberliğinden önce de müşriklerin MUzdelife’deki durak mahallerine muhalefet ederdi. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) Arafat’da durdu. Çünkü orası İbrahim (aleyhissclâm)'\n durduğu yer idi.
BOLÜM
Kaadı Ebu'l-Fadl İyaz (yani MusanniO diyor ki. (Allah onu muvaffak kılsın):
Geçen konularda, peygamberlerin, (vahiyden imce icmali ve vahiyden sonra tafsili olarak) tevhid ve iman hakkında kalblerindc yerleşen ve bunlara mü-nafi olan husu.slarda korundukları, açıkladığımız hususlarla ayan beyan olmuştur. Bunların gayrinde ise (iman ve tcvhıd hususlarının dışında) kalble-rinin sabit bulunduğu hususlara gelince: İcma-i ümmetle sabittir ki, onların kalblcri tafsilatsız olarak ilim ve yakîn ile doludur. Ve onların kalbleri din vc dünya işlerinde üstünde bir şey bulunmamak üzere külli ilimleri ve cüz'i marifetleri ihtiva etmiştir. Haberleri mütalâa eden, eserleri itina ile tcdkık eden ve söylediklenmizi düşünen kimse bunun gerçeğe uygun olduğunu görür. Bu kitabın birinci kısmında dördüncü babında bizim Peygamberimiz fsa/-lallahu aleyhi vc sellem) hakkında ardından gelecek hususları tenbih edecek olanı zikrettik. Ancak ne var ki. bu marifetlerdeki onların halleri, birbirinden ayrıdır. Bu hususlardan dünya ile ilgili hususlar ise bunların bazılannı peygamberlerin bilmemesinden peygamberler masum değildirler. Ve onları bulundukları halden başka bir şekilde onlara inanmalarından korunmuş değillerdir. Bunun için onlar ayıplanmazlar. Çünkü onların gaye ve kasıd-ları, âhiret, âhiret haberleri ve şeriat emir ve kanunlarıyla ilgilidir. Dünya işleri âhiret işlerine zıddır. Dünya ehlinden peygamberlerden gayri ise, l^yle değildir. Onlar öyle kimselerdir ki, dünya hayatının zahirini bilirler. Âhiret hayatından onlar gafillerdir. Nitekim inşaallah ikinci babda bunu açıklayacağız. Fakat denmez ki, peygamberler dünya hayatından bir şey bilmezler. Çünkü bu gaflet ve aptallığa götürür. Peygamberler ise gaflet ve aptallıktan beridirler. Bilâkis onlar dünya ehline peygamber olarak gönderildiler. Onların korunmalarını ve onları doğru yola iletmeyi, dinî ve dünyevî maslahatlarına bakmayı vazife edindiler (Allah tarafından vazifelendirildiler). Bu ise dünya işlerinin hepsini bilmemekle olmaz. Peygamberlerin bu babdaki halleri ve siyerleri bilinmiştir. Bunların tümünü bildikleri meşhurdur. Bu husus din işleriyle ilgili olursa. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem)'in onu bilmesi muhakkak lâzımdır. Bilmemesi
aoğru ve câiz değildir. Çünkü her iki ihtimalde dc bunu peygarnÇ, vahiy ile bildiği hususundan başka bir ihtimal olamaz. Bu işcpe)?^. berin şek etmesi asla doğru değildir. Geçen bablarda zikrciliğimup Peygamberin onu bilmemesi nasıl olur? Belki ona ilm-ı yakinhâ':|, muştur. Veyahut onun işlenmesi içtihadına binaen olmuştur, vahi. olmayan bir şey de. Bu da peygamberin vahiy nazil olmayan birşt} f;, kında içtihad etmesinin câiz olduğu görüşünü savunan bilginlerin ne göredir, ve Ummu Seleme (radıyallahu anha)’nin rivayet eıiı|,.
“Hakkında vahiy nâzil olmayan şeyde (hazan) kendi re'vimltarv; da hüküm veririm” (423) hadis-i şerifin ıktiz.asına göredir
Hadîsi (Ebu Davud gibi) sika rivayet etmiştir Bedir esırlen hadisesi bük muharebesinde münafıklara) harbe iştirak etmemeleri içİnizımr:-mesi gibi ki, bazılarının görüşü (Peygamberin içtihadı ile olmuşturi ;-, 1ar) üzeredir. Yine Peygamber (aleyhisselâm)'\n içtihadının .semeresi& , rak inandığı husus, haklan başka bir şey değildir Dognı olanı da bui-! Bunun hilafına. O’nun içtihadında hata etmesi câizdir. diyenleringör^-:. | iltifat etmek hiç doğru değildir. i
Müçtehidlcrdcn, (Eş *arf, Bakilhni, Ebu Yusuf ve Muhammedi ladıs I tikleri üzere fer’î meselelerde) müçtchid, içtihadında hak olana isabets!r görüşü ve bilginlerin çoğunluğunun benimsediği hak hır taraftadırdnttıî rin görüşü gibi değildir. Çünkü Peygamber (a/eyh/s.se/ânı)‘ın şer ımesi lerdeki içtihadında hata etmemesi. 0‘nun masum olmasındandır.
Müçtehidlcrin. içtihad ettiklerinde hata etmelerinin câiz olması ise İti mün dinde istikrar kesbeltikten sonradır. Peygamber (sallallahu ilflicy. scllcm)'in herhangi bir konuya bakışı ve içtihad etmesi ise. ancakhakbî âyet nazil olmayan ve kendisinden önceki şeriatta da hükmü bulunmtr hususlardadır. Bu. Peygamber (a/e>7jı.sse/âm)‘ın kalbinde sabit olan ve ü ben inandığı hususlarda vaki olan bir içiihaddır. Ama şer'i hükümletdeookt kalbinde sabit olmayan hususlarda, önceden onu bilmezdi. Ancakonu.C lahTn kendisine tedricen bildirmesiyle bilirdi. Tâ ki Peygamber(a/eüw lâm) da icmalen ve tafsilen ilim yerleşinccye dek Bu husus. AllahüTeiS nın Peygamber (aleyhisselâmj'a ilham etmesiyle hükmetmesi veyatıuik» di görüşüne göre hükmetmesiyle tahakkuk eder. Ve böylece Peygamber/ıe bisselâm)a teşri görevini yerine getirmesine izin verilmiş olur ve AliıV: kendisine gösterdiği şekilde hükmünü vermiş olurdu. Peygamberfin hisselâm) birçok hükümler hakkında vahyin gelmesini beklerdi, İta Peygamber (aleyhisselâm)’m kalbinde bu hükümlerin ilmi karar kıb yınca, bunların marifetini elde edip, kendisinden, bilmcmezlik.şfU’
şüphe gitmeyince âhirete irtihal buyurmadılar Flulâsa, Peygamber (aley-hisselâm)’ın tebliği ile memur uldugu şeriatın tafsilatını bilmemesi nr doğru olur, ne de caiz. Çünkü bilmediği şeye davet etmesi caiz olmaz.
Peygamber (aleyhisselâm)'\n, gökler ve yerin melekûtüne, Allah’ın mah-lûkatına. Esma-i Hüsna'nın tayinine, yüce olan alâmetlerine, âhiret işlerine, kıyamet alâmetlerine, cennetlik ve cehennemliklere, vahıysiz bilemediği hususlardan, olmuş ve olacak olanı bilmesine ilişkin hususlar ise, geçen konularda işaret ettiğimiz gibi. Peygamber (aleyhisselâm) bu hususlarda kendisine bildirilenlere şek ve şüphe etmekten korunmuştur. Bilâkis, Peygamber (alcyhissdâm) bu gibi hususlara tam bir ilim ile vukuf kesbeder. Fakat Peygamber (aleybissclâm)'m bütün bunları bilmesi şart değildir, her ne kadar kendisinde bütün beşerde bulunmayan ilim bulunsa da. Çünkü. Peygamber (aleyhisselâm) şöyle buyurmuştur
—Ben ancak Rabbimin bana öğrettiğini bilirim. Bunun dışında bir şey bilmem (424).