excursiones en estambul ve varllık ile hiclik666 en güzel bilgileri yazan excursiones en estambul diyorki de dile getirilen ve örneğin “kayıtsızlara” ilişkin kısıtlamalarla birli^ proje her zaman arzular içinde kavranır -bir kavram değil de tekil bir olmasına karşın, mekânı da ancak onu duyuran cisimler üzerinden ' diğimiz gibi- ya da dilerseniz, temel proje tıpkı Husserl’in, kendini ancjp^'' chattungen"* aracılığıyla ifşa eden ve yine de hiçbir Abschaltung** meye kendini bırakmayan nesnesi gibidir. Bu açıklamalara dayanarak, anjj^ liriz ki, “varlık arzusu”, “olmak arzusu” soyut ve onlolojik yapısıyla kişinu,,^' ve insani yapısını ne kadar temsil ederse etsin, onun özgürlüğü içinbireng^j^' mayacaktır. Gerçekten de, özgürlük, bir önceki bölümde kanıtladığımız kesin bir şekilde hiçlemeyle eşanlamlı kullanılabilir: özgür olduğu söyleneli,ij cek yegane varlık, kendi varlığını hiçleyen varlıktır. Hiçleyişin va duğunu ve başka türlü olamayacağını zaten biliyoruz. Özgürlük tam varlık eksikliği yapan varlıktır. Ama arzu, göstermiş olduğumuz üzere, varlıkel,, sikliğiyle özdeş olduğundan, özgürlük, kendini varlık arzusu yapan varlılot rak, yani kendi-için-kendinde olmanın kendi-için-projesi olarak beliremez, Bunda özgürlüğün doğası ya da özü olarak hiçbir biçimde düşünülemeyecek soyu bir yapıya ulaştık, çünkü özgürlük varoluştur ve varoluş, özgürlükte, özü önceler; özgürlük dolaysız bir biçimde somut beliriştir ve seçiminden, yanikıjidcıuy rılmaz. Ama söz konusu yapının özgürlüğün gerçeği olduğu, yani özgürlüğün insani imlemi olduğu söylenebilir.
Kişinin insani hakikati, ontolojik bir fenomenoloji aracılığıyla ortaya konaM-melidir (bizim de yapmaya çalıştığımız gibi) — ampirik arzulara dair sözcûkleı listesi tastamam psikolojik araştırmaların konusu olmalıdır; gözlem ve lûmevı-rım, gerekirse deney bu listenin çıkartılmasına ve farklı arzulan, farklı daraıy lan kendi aralarında birleştirebilecek anlaşılır ilişkileri filozofa göstermeye, deneysel olarak tanımlanmış (ve sonuç olarak, yalnızca dünya üzerindeki öznel temel durumuna olumluluk adına getirilen kısıtlamalardan doğan) “durum'i'' ile deney öznesi arasındaki bazı somut bağlantıları gün ışığına çıkartmaya )f dım edebileceklerdir. Ama temel arzuların ya da kişilerin gösterilmesinde ve s-nıflandırılmasında bu yöntemlerin ikisi de uygun olamaz. Gerçekten de, özfi bir edimin olanca öngörülemezliği içinde ortaya çıkan şeyi ontolojik yönden'' apriori olarak belirlemek söz konusu olamaz. Ve işte bu nedenledirkı,bzi>^
böyle bir soruşturmanın imkânlarını ve açılımlarını çok özet olarak göster-•^ ’le yetineceğiz: herhangi bir insanın böylesi bir soruşturmaya tabi tululabil-aslında genel olarak insan-gerçekligine ait olan bir şeydir, ya da dilerseniz, ||,^prıtoloji aracılığıyla gösterilebilen şeydir. Ama soruşturmanın kendisi ve so-^çljrı, ilke olarak bir ontolojinin imkânlarının tümüyle dışındadır.
()te yandan düpedüz ampirik betimleme bize ancak sözcük listeleri verebilir sözde-indirgenemezlerle [pseudo-irreductibles] (yazmak, yüzmek arzu-^ risk almak zevki, kıskançlık, vb.) karşı karşıya bırakır. Gerçekten de, yalnız-^jja'tamŞİ^rın, eğilimlerin ve yatkınlıkların listesini çıkartmak yeterli değildir, jjrncabunları çözmek, yani bunları sorgulamayı bilmek de gerekir. Bu soruştur-jiajncak özgün bir yöntemin kuralları uyarınca yürütülebilir. Varoluşsal psikanaliz adını verdiğimiz şey işte bu yöntemdir.
Bu psikanalizin ilkesi, insanın bir derlem [collection] değil bir bütünlük [to-laiiıd olduğudur; bunun sonucu olarak, insan, davranışlarının en önemsiz ve en j'jzeysel olanında bile bütünüyle kendini dile getirir — başka türlü söylersek, jçınlayıcı olmayan tek bir zevk, bir tik, bir insan edimi olmaz.
Psikanalizin hedefi insanın ampirik davranışlarını çözmektir, yani bu davranışlardan her birinin içerdiği açınlamalan gün ışığına çıkartarak kavramsal yön-lien onlan belirlemektir.
Hareket noktası deneydir, dayanak noktası insanın insan kişiliği hakkmdaki mel ve preontolojik anlayışıdır. Gerçekten de, insanlann çoğunun bir Jestte, krsözde, bir mimikte içerilmiş bulunan işaretleri es geçmesi ve bunların açığa pkardıgı gerçekler konusunda yanılgıya düşmesi mümkündür ama bununla bir-lıhe, her insan yine de a priori olarak bu tezahürlerin açmlayıcı değerinin anla-M sahiptir. En azından elinden tutulup yönlendirilir ve yardım edilirse her in-aıbunları çözebilir. Başka yerde olduğu gibi burada hakikatle tesadüfen karşı-âşılmaz, Nil ya da Nijer ırmağının kaynaklarını araştırmaya çıkarken olduğu gi-h.!iâkibt aranması gereken ama önbilgisine asla sahip olunmayan bir alana ait ir. Hakikat, a priori olarak insanın anlayışına aittir ve esas çaba bir hermö-^ çabadır, yani bir çözme, bir saptama ve bir kavramlaştırma çabasıdır.
Montemi, kıyaslamacıdır: nitekim insanın her bir davranışı gün ışığına çıkar-'‘^1 gereken temel seçimi kendi tarzında sembolize ettiği için ve aynı zaman-‘^‘iavranışlarından her biri rastlantısal özellikleri ve tarihsel fırsatı içinde bu se-gizlediği için, hepsinin farklı biçimde dile getirdiği biricik açıklamayı bu
davranışların kıyaslanmasıyla ortaya koyacağız. Bu yöntemin ilk iaslağ,f,, Freud ve tilmizlerinin psikanalizi sağlar. Bu nedenle, burada, varoluşsal pjjj^ lizin hangi noktada bilinen anlamıyla psikanalizden esinleneceğine ve noktada radikal bir biçimde ondan farklılaşacağına işaret etmek gerekir, Her iki psikanaliz de, “psişik yaşamın” nesnel olarak ortaya çıkanılabil
tezahürlerini, adlı adınca kişiyi oluşturan temel ve topyekün yapılar ile lerle sembolize edişler arasındaki birtakım münasebetler olarak dûşîınût ikisi de, birincil verilerin -kalıtımsal yatkınlıklar, karakter, vb.-olmadığım şünür. Varoluşsal psikanaliz, insan özgürlüğünün kökensel belirişinden hiçbir şey bilmez; ampirik psikanaliz bireyin birincil duygulanımının, bu tarihinden önce şekillenmemiş bir balmumu olduğunu ortaya koyar. Libi mut biçimde sabitleştiği noktalar dışında, herhangi bir şeyde herhangi bir de sabitleşmenin devamlı imkânından başka bir şey değildir. Her iki psil de insan varlığını devamlı bir tarihselleşme olarak düşünür, durağan ve mez veriler keşfetmekten çok bu tarihin anlamını, yönünü ve değişiklikleri ortaya çıkartmaya çalışırlar. Bundan ötürü, her ikisi de insanı di. ya içinde düşünür ve bir insanın her şeyden önce durumu dikkate alınmaksızııı ne olduğu hakkında bir sorgulamaya girişilemeyeceğini kabul eder. Psikanali soruşturmalar, öznenin yaşamım doğumundan tedavi anına kadar yenidenolıi}. turmayı hedeflerler; bulabilecekleri bütün nesnel belgeleri kullanırlar: mektuplar, tanıklıklar, günceler, her türden “toplumsal” istihbarat. Ve onarmayı hedefledikleri şey de salt bir psişik olaydan çok çifte bir olgudur: çocuklukta yaşan temel belirleyici olay ve bu olay çevresindeki psişik kristalleşme. Burada da yine bir durum söz konusudur. Bu bakış açısından her “tarihsel” olgu hem psişik et-rimin etmeni, hem de bu evrimin sembolü olarak ele alınır. Çünkü olgu, kendi kendisinde hiçbir şeydir, ancak ele alınma biçimine göre etkide bulunur ve ona ele alma biçimi bile bireyin içsel durumunu sembolik olarak dile getinr.
Gerek ampirik psikanaliz, gerek varoluşsal psikanaliz, bir durumdaki bine-mel tavrı ararlar; bu tavır her türlü mantıktan önce geldiği için basit ve nıanıık-sal tanımlarla dile gelemez ve özgül sentez yasalarına göre yeniden yapılandt mayı bekler. Ampirik psikanaliz kompleksi belirlemeye çalışır ve bizatihi bu ad bandırma, komplekse atıfta bulunan her türlü imlemin içerdiği çokanlaıulJ'l gösterir. Varoluşsal psikanaliz kökensel seçimi belirlemeye çalışır. Bu kökense-'^ çim, dünyanın karşısında gerçekleştiğinden ve dünya içindeki konumun.#
Her iki psikanaliz yöntemi de, öznenin bu soruşturmaları [enquetes] kendi j,^„disi üzerinde uygulamak için elverişli bir konumda olmadığı düşüncesinde-Her ikisi de, düşünümün verileri kadar başkalarının tanıklıklarını da belge-jjf olarak dikkate alan tastamam nesnel bir yöntem olmak amacındadır. Hiç şüp-İIJ5İZ, öznenin kendi kendisi üzerinde bir psikanalitik soruşturma [enquete p5ychanalytique] gerçekleştirmesi mümkündür. Ama özel konumunun sağladığı [ıcr türlü yarardan bir kalemde vazgeçmesi ve kendini sanki tastamam başkasıy-(iıj gibi sorgulaması gerekir. Nitekim ampirik psikanaliz, ilke olarak öznenin pnisûnden gizlenen bilinçaltı bir psişizmin varlığı postülasından hareket eder. Varoluşsal psikanaliz bilinçaltı postülasını dışlar: ona göre, psişik olgu bilinçte ortak yayılıfnlıdır [coextensifl. Ama temel proje özne tarafından tam olarak ya-jjnmıj ve bu haliyle tümüyle bilinçli olsa bile, bu hiçbir biçimde projenin aynı îîidaözne tarafmdan da bilinmek zorunda olduğu anlamına gelmez, tam tersine; okurlanmız Giriş bölümümüzde, bilinç ile bilgiyi ayırmaya ne kadar özen gös-ifidıgiraizi anımsayacaklardır. Elbette daha önce gördüğümüz üzere, düşünümü tiryan-bilgi gibi kabul etmek mümkündür. Ama düşünümün her an kavradığı jey,yakaladığı somut davranış aracılığıyla sembolik olarak -ve çoğu kez aynı za-mnda da birçok biçimde- ifade edildiği haliyle kendi-içinin salt projesi değildir somut davranışın kendisidir, yani özelliğinin tıkış tıkış karmakanşıklığı için-ıktekil ve tarihlenmiş arzudur. Düşünüm, sembolü ve sembolleştirmeyi birlik-ttkarar; elbette tümüyle temel projenin preontolojik yönden anlaşılmasıyla dü-?inûm oluşturulur; dahası, aynı zamanda düşünüm olarak kendinin konuşlan-dincı-olmayan bilinci olduğu ölçüde, tıpkı düşünümsel-olmayan bilinç gibi dü-de bu aynı projedir. Ama buradan, düşünümün, sembolleştirilen seçimi ;, kavramlar aracılığıyla sabitleştirmek ve seçimi tek başına gün ışığına Pbrtmak için zorunlu araç ve tekniklere sahip olduğu sonucu çıkmaz. Düşü-büyük bir ışıkla doludur ama bu ışığın neyi aydınlattığını ifade edemez. Mculann sandıklan gibi, burada çözülemeyen bir bilmece asla söz konusu '^Jildir: her şey oradadır,
gil de, ortaya konmaları daha çok bir başka insani tavn gerektirdiği içinvebuj^ 1ar ancak bilgi aracılığıyla ve bilgi için varolabildikleri için böyledir. Varolup ı psikanalize temel oluşturamayan düşünüm, böylece ona sadece ham mahem' 1er sağlayacak ve psikanalizci de bunlara dayanarak nesnel tavrını alacaktır cak bu yoldan, esasen anladığı şeyi bilmesi mümkün olacaktır. Bunun sonum olarak, bilinçaltı derinliklerden çekilip çıkartılan kompleksler, tıpkı varolujsji psikanaliz tarafından ortaya çıkartılan projeler gibi, başkasının bakış açmin^ yakalanacaklardır. Bundan sonra, böylece gün ışığına çıkarılan nesne aşılnuş-jc kinliğin yapıları uyarınca eklemlenecek, yani varlığı, psikanalizci ile psikanalizi öznesi bir ve aynı olsalar bile, başkası-için-varlık olacaktır. Böylece, gerekvaro. luşsal gerek ampirik psikanaliz tarafından gün ışığına çıkartılan proje, iıajİKuı. için-varlıkları içinde ne ise o olarak açığa çıkarılan kişinin bütünlüğüdür,aşkın-lığın indirgenmezliğidir. Bu araştırma yöntemlerinden sonsuza kadar kurtulan şey, kendi için olduğu haliyle projedir, kendine ait varlığı içindeki komplekstir. Bu kendi-için-projeden ancak yararlanmak mümkündür; kendi için varoluş İt nesnel varoluş arasında bağdaşmazlık vardır. Ne var ki, psikanalizlerin nesnesi yine de bir varlığın gerçekliğine [realite d’un etre] sahiptir; aynca, özne taralından bilinmesi düşünümü aydınlatmaya yardımcı olabilir ve düşünüm o zaman hemen-hemen-bilme olacak bir yararlanma haline gelebilir.
iki psikanaliz arasındaki benzerlikler burada kalır. Nitekim ampirik psikanaliz, indirgenmezini besbelli bir görü içinde kendi kendisini duyurmaya bırakacağına bu indirgenmez hakkında karar verdiği ölçüde, iki psikanaliz farklılaşır Gerçeklen de, libido ya da güç istenci, kendi kendisinde açık olmayan ve bize araştırmanın indirgenmez terimi olmak zorunda olan gibi görünmeyen bir psikolojik tortu oluşturur. Sonuçta, komplekslerin temelinin bu libido ya da bu istenci olduğu deneyle ortaya konur ve ampirik soruşturmanın sonuçlan tümü)" le olumsaldırlar, ikna etmezler: kendini güç istenci aracılığıyla ifade etme)’®-kökensel ve farklılaşmamış projesi libido tarafından oluşturulmayan bir‘ins^o gerçekliği”ni a priori olarak tasavvur etmemizi hiçbir şey engellemez.
