excursiones en estambul ve madde bilgileri77 evet arkadaslar sizlere ugün yazan excursiones en estambul diyorki mecbûriyyetin arzımız üzerindeki cisimler hakkmdaki hareket mecbûriyyetinden bir farkı yoktur. Hareket, câzibe yâhûd sıklet kuvvetleri altmda bir kısım mâddenin diğer kısım mâdde karşısmdaki bir mecbûriyyetidir ki, bu fapkı atomlar ve moleküller arasmdaki mu'âmelenin aymdır. Her ne kadar kozmografya sâhasmm azâmeti ma'lûm ise de Secchi'nin dediği gibi atomlar arasmdaki hareket ve kânûnları ne ise, en büyük ve semavî cirmler arasmdaki hareket ve kânûnları da [118] odur. Yine aym
mütehassısları hareketi de mâdde gibi zevâlsiz ve ebedî olmak üzere telakkî etmektedirler. Her gün bir parça daha anlaşılıyor ki, mâdde aslâ gâ'ib olmadığı gibi, hareket dahî gâ'ib olmamaktadır. Hakîkaten İngiliz hakîmi Grove bedâhet derecesinde gösteriyor ki hareket, gerek kuvvet gerek fa'âliyyet hâlinde dâ'imâ mâddede mevcûddur ve tabî'atin hiçbir tarafmda "mutlak sükûn" yoktur. "Mâdde, umûm-ı hey'etiyle olduğu gibi en dâhilî ve cüz'î teşekküllerinde dahî dâ'imî bir hareket hâlinde bulunur. Harâretin her tahavvülü, mâddenin tebdîl-i şeklini mûcib olur. İsınmak ve soğumak mâddenin molekülleri arasmda bir hareket husûlü demek olduğu gibi, en za'îf kimyevî fa'âliyyetler, elektrik, ziyâ hâdiseleri de birer nev' hareketten başka bir şey değildir. Şu sûretle de anlaşılabilir ki, mâddenin dâ'imâ harekette bulunması îcâb eder". Mâddenin ibrâz etmekte olduğu hâllerin hepsi de bir harekettir. Yalmz bu hareketlerin arasmda bir istikâmet ihtilâfı vardır. Her hâdise bir harekettir, [ii9] fakat nev'i, tarzı, istikâmeti
zarûrîdir. Kuvvetsiz mâdde olmadığı gibi, hareketsizmâddTd^ olamaz. Kezâlik mâdde olmayınca hareket de bulunamaz ve hareketin esasen maddenin bir hâssası olduğu anlaşıldıktan sonra, kuvvetten husûle geldiğini \'âhûd kuvvetin harekete tahavvül ettiğini düşünmeğe mahal yoktur. Yani hareket husûle gelmez, çünkü umûmî ve ezelî-ebedîdir. Âtıl ve sâkin bir mâdde fikri, istinâd edilmeğe şâyân bir fikir değildir. İngiliz hakimlerinden Frederic Engels hareketsiz mâdde fikrinden bahs ederken bunun, boş ve bî-hûde bir düşünüş olduğunu ve marazî dimâğlara mahsûs bir nev' hayâl add olunmanın zarûretini söylüyor. Bu zâta nazaran mâddeyi, mâdde yapan hareketidir ve hiçbir yerde hareketsiz mâdde bulunup görülemez. Fezâdaki hareket, cisimlerin küçük cüz'leri arasmdaki mihanikiyyet hareketi, harâret ve elektrik cereyânı süreriyle [120] moleküllerin hareketi, uzvî hayârin, kimyevî tahlil ve terkîblerin hareketi -bunlarm gerek biri gerek birkaçı birlikte bütün kâ'inârin atom moleküllerini her zamân istilâ ederler. Sükûn ve muvâzenet gibi şeyler ânzî ve izâfîdir. Bunlar ancak muhtelif kıymetlerle hareket eden kuvvetlerin mukâyeselerinin neticeleri ve çok hareket edenlere nazaran hareketi az olanların hâlidir. Mihanikiyyet nokta-i nazarmdan bir cisim sükûn hâlinde olabilir, fakat aynı zamânda Arz'm Güneş etrâhndaki hareketine tâbi'dir. Bununla berâber kendi küçük cüz'leri havânm harâretiyle vesâ'ire ile ihtizâz ettiği gibi atomlan da kimyevî te'sîrlerin dâ'imâ esiridir.
Aklen kâbil olmadığı gibi tecrübe ile de kâbil değildir ki, kâ inâtta hareketten âzâde bir cisim bulunabilsin. Bunu düşünmeye bile muktedir olamayız. Fakat bir cismin dîger bir cismin mukâvemetiyle sâkin kaldığı görülebilir. Şu kadar ki, bu sükûnet zâhirîdir ve hakikatte burada mühim bir hareketten başka bir şey yoktur. Bu iki cismin ayrı [121] ayn hareketleri yekdiğerine mukâbil bir istikâmet almış ve kuvvetleri müsâvî gelmekle muvâzenet hâlinde kalnuşlardır. Biri diğerine doğru hareket etmek istediği cihetle zâhiren bir şey görmek mümkün olamaz. Lâkin bunları ayırdığımız vakit ayrı ayrı ikisinin de hareketleri meydâna çıkar. Yani "mekniyye" hâlinde bulunan kuvvet ve hareket süratle "zinde" hâline geçer. Gerilmiş bir yay ve tazyik edilmiş havâ hakkmda da aynı fikirleri serd edebüiriz. Bundan anlaşılır ki sükûn demek, hareketin mefkûdivveti demek değildir. Belki iki hareketin tekâbül ve
Madde ve Kuvvet / Çevriyazı
muvâzenetidij-. Sükûnda gibi görünen bir cismin hakikatte müteharrik olduğunu göremezsek bile, bu görmediğimiz şey, o dsmm mulıîtine nazaran vâki' olacak hareketidir. Kendi dâhili hareketi her zamân vâki' ve meşhûddur. Her cisim esâsen Arz'la birlikte Güneş etrâfmda döndüğü gibi. Şems de manzûmesiyle berâber daha mühim, büyük bir merkez etrafında dönmektedir.
"Her şey muhitine nisbetle ârızî bir hareket hâlindedir. Arz Güneş etrâfmda ve Güneş'le berâber daha mühim bir [122] merkez etrâfmda dönmektedir. Bunun nihâyetini bulmağa çalışmak insâmn başını döndürür, yani her şey yekdiğerine nisbetle müteharriktir" (W. Meyer).
Fezâ içinde Arzımızm hareket etmekte olduğu farz olunmasa bile, zâhirde sâkin gibi görünen cisimlerin de esâsen müteharrik olduğunu anlamak zor bir şey değildir. Çünkü bu cisimler Arz'm gerek sathınm gerek dâhilinin muhtelif hareket ve ihtizâzlarıyla müteharrikdir ki, bu hareketler zelzeleler, yanardağ indifâ'ları, bazı dağlarm çökmesi, bazı saühlarm kayması, yeni birçok adalarm zuhûru vesâ'ire gibi birçok şeylerdir. Metin bir esâs üzerine istinâd ettiğini zann ettiğimiz arzm sathı (kışrı, kabuğu), pek de kâbil-i i'timâd bir hâlde değildir. Ona â'id olan ve inkıtâ'sız bir sûrette devâm eden hareketleri ta'kîb ve ta'yîn edebilmek için henüz âletlerimiz lâzım geldiği kadar mükemmelleşmemiştir. Tabakâtü'l-arz âlimlerinin taharrilerine nazaran arzm sathmda gayet ağır, fakat devâmlı bir yükselme husûle gelmektedir ki, bu hâl diğer bir tarafm inhitâtı neticesi olduğu şübhesizdir. [123] Arzm dâhiline gelince, orada da sathmda olduğu gibi her şey müteharrikdir, sâkin hiçbir şey bilemiyoruz.
Denizin yüzünde husûle gelen en hafif bir ihtizâz yâhûd karadaki en kuvvetsiz bir rüzgâr, suyun ve toprağm içindeki şeyleri de ihtizâz ettirmeğe kâfidir.
Bu gibi hârici kâ'inâta, ilm-i ahvâl-i arza â'id kuvvet ve hareketler mevcûd olmamış bile olsa, mâddenin yine müteharrik olduğunu görmekte güçlük çekmeyiz. Çünkü mâdde dâhili bir sûrette de müteharrikdir. En kesif cisim kendi mevcûdiyyetini cüz'-i ferdlerinin -cazibe kuvvetinin te'sîriyle kendi merkez sıkletlerinin etrâfmda mütemâdi bir sûrette vâki' olan- ihtizâzlarma medyûndur. Eğer bu ihtizâzlar olmasa, cismin dahî mevcûd olmak ihtimâli yoktur. Yani bu cüz'-i
ferdler için aslâ mutlak bir sükûnet olmadığı gibi, 7;:;^ sükûnet dahi yoktur. Bu hareket ve ihtizâzlar ekseriyyj hararetten meydâna gelir ki, bu da bir nev' hareketten başka bir şey değildir, havânın -ne kadar ehemmiyyetsiz olursa olsun harâretinin- tebeddülü dâ'imâ dâhili bir hareketle müterâfıktır. [124] Bu ise bütün kâ'inâtm, mâddeleriyle, kuvvetleriyle inkıtâ'sız bir hareket ve tahavvül içinde olduğunu bize isbât eder. Artık hareketi, kuvvetlerin ebedî tahavvülleri içinde başhca bir muharrik olmak üzere tanımak îcâb ediyor. Onsuz bütün kuvvetler ale'l-ekser muvâzene! hâlinde kalacaklar ve umûmî bir sükûn bu kâ'inâü kaplayacaktır.