Sayfalar
excursiones en estambul ve islam bilgileri89
excursiones en estambul ve islam bilgileri89 sizlere yine ben ve excursiones en estambul diyoruzki Çıkan mahsulün muayyen bir miktarı yahut da belli bir meblağ kdr$ıi„ da kiralanan tarladan çıkan mahsulün zekatını tarla sahibi mi yoksa kira^ öder? l:hû Honife öşürde toprağı esas alıp öşrü, mahsul veren toprağın gibi düşündüğü için o, toprak sahibini mükellef tutar. Hanefîlerden Ebiı ve /mam Muhammed de dahil olmak üzere Cumhur (büyük çoğunluk) elde edilen mahsulün vergisi/zekâtı olarak gördüğünden onu kiracının veriyi gerekliği görüşünü benimsemiştir.
Ebû 'Ubeyd (Ö.224 h)’in kaydına bakılırsa İmam Mâlik de öşür ile mükellef tutar. Ayrıca Mâlik'e göre zekâta tabi bir mahsul ve meyve hasat o-, sinde ve fakat olgunlaştıktan sonra satılmışsa burada öşrü satın alan dec: : öder. Eğer mahsul olmadan satış yapılmışsa öşür satın alana aittir ki Eb j f de bu görüşleri paylaşır^.
Kiracılık konusunda imam Şâfi 1, Seuri ve diğer bazılan da terr.e.z-. v-, gibi düşünürler. Hanbelîler de öşrü, Ebû Hanife'nin aksine, toprağa .i --sahibine değil ekine bağlayarak öşrü ekinin sahibi kimse ona yüklerler E, ■ rumda da, kiracı veya tarlada hibe olarak ekim yapan öder'^'.
Bazı fıkıh bilginleri ise mahsulün; Bir taraftan tarla, diğer taraftar • . ~ emekten hâsıl olduğunu göz önüne cüarak; "Gerek elde edilen mahs., >-kira bedelinin (mahsule karşılık gelen) değeri nisap rniktonna uiaş'.rsc sahibi hem de kiracı kendilerine düşen öşür ile mükellef olurlar: Eğe^: „ v. yalnız birininki nisabı bulursa sadece o mükellef olur ", şeklindeki bir e: ; nelmiş ve onu daha isabetli bulmuşlardır'**. Bunlar daha sonraki veva . fıkıh bilginleri olmalıdır.
Eğer arazi sahibi, kendi dunımundakilerin öşür txiomeveceği vo" görüşü tercih etmişse -ki çoğunluğun görüşü bu yöndedir- o bu takdiıûü '; elde etliği gelirin yıl sonu itibariyle elde kalan miktarı üzerinden ve bu St ” hesabiyle zekât ödemek durumunda olur.
282Ebû Ubeyd. 509-510, ra J559-61
283thn Kudâme, el Mugrıi, II, 455 456
284Bu ana görüşler için bak H. Karaman, Günün Meseleleri. 1, 202-203. ISAM, llmute İbadetlerim
a.Tarihi süreç ve toprakların, mülkiyetine bağlı olarak alınacak vergi ve öşre göre uğradığı taksimat; Arazi mülkiyeti tarih boyunca değişikliğe uğramıştır. İslam döneminde toprakların, mülkiyet konumlarını belirleyen temel unsur onların müslümanların devletine katılış biçimleri olmuştur. Arazinin ferdî mülk olması yahut mülkiyetin genel halk veya devlete intikal etmesi onların öşür veya haraç toprağı olma gibi hukuki konumlannı da belirleyici olmaktadır. İslam dünyasında fetihler süreci içinde genelde topraklar, ele geçiriliş biçimine göre haraç toprağı olmuşlardır. Öşür toprağı neredeyse yok gibidir ve bu bakımdan da öşür daha çok nazariyede kalmış, ona ilişkin malî daire de Haraç dairesi karşısında kendisini aynı şekilde neredeyse nazarî varlık olmaktan kurtaramamıştır. Daha sonra özellikle de 20. yüzyıla doğru gelirken mîrî topraklarda özel mülkiyete doğru bir geçiş ve gelişme kendini göstermeye başlamıştır.
Fıkıhta topraklar; sahiplerinin kendiliklerinden musluman olmeısı. arazinin harp ya da sulh yoluyla alınması gibi durumlara bağlı olarak mülkiyet açısından genelde üç ana kısma ayrılırlar, 1. Sahiplen, harpsız kendiliklerinden Islama geçmiş olanların topraklan; Bu araziler yine eski sahiplerinin mülkiyetleri altında kalır ve yerleri öşür toprağıdır. 2. Sulh yoluyla elde edilen topraklar. Burada iki durum söz konusudur; a- Antlaşmada toprağın mülkiyeti müslümanlara bırakılmış ve fakat intifa hakkı, haraç karşılığı gene eski sahiplerine bırakılmış olur, b- Antlaşma gereği toprağın mülkiyeti, üzerinde oturan eski halka bırakılmış olur ve toprağa da haraç konulur. 3. Savaşla, silâh kullanılarak ele geçirilen topraklar Bu topraklar mülkiyet olarak doğrudan Devlete ait olur. Bu konumdaki araziler de haraca bağlanır'” ’.
Fıkıhçıların çoğunluğuna göre; mülkiyeti devlete ait kabul edilen bir yer halkının sonradan müslüman olmaları ile o yer öşür toprağı haline dönüşmez. İlkten mülkiyeti gayri müslim halka bırakılan bu yer sahipleri sonradan müslüman olsa veya yerler müslüman tarafından atın alınsa bu durumda toprakların
28.5 Arazinin l&lam devletine katılma durumuna göre öşür ve haraç açısından aldığı hukuki konumlar, Araade devlet ve ferdî mülkiyetlerin doğuşu ve kaynaklan hakkında geniş bilgi için bak. Celâl yeniçeri, Islâm İktisadının Esasları. 37-59: aynca özet bilgi için bak Ebû Yûsuf, Harâc, 75
de olsa tarihi epey eskilere k<ıdar gider. Hanefi fakıhlerden Jbn Nüceym hyi563 m) çok önceleri; “Mısır ve Şam arazilerinin haracı olmaktan Hazîneye geçtiğini, bu araziyi hukuki bir yolla satın alan müslümanların hgjJ değil öşür ödeyeceklerini, belirtmiştir. Daha sonra Mehmet Ali Paşa Mısir'^. iltizam usûlünü kaldırıp araziyi çiftçilere dağıtır. 5 Ağustos 1858 tarihinde Hicj, Said Paşa bir kararnâme çıkararak halkın araziye tam mâlik olmalarını sağlam,.^ hr. Bâb-ı Âli de bu lâyihayı bir hatt-ı hümâyun ile tasdik eylemiştir.
Kanunî zamanında. Şeyhülislâm Ebu's-Suûd Efendi’run tamamen rrv olarak tesbit ettiği Anadolu ve Avrupa yakası arzızilerinin hukuki koşu-man zaman değişmiş 1274 h/1848 m. tarihli Arazi Kanunnâmemi ve çeşitli tarihlerdeki değişiklikleri, intikal sahasını genişlete geniş ere miri u . veya hazîneye ait) araziyi fiilen şahıslara mülk arazi haline geurrr:iş. gur. de ise çiftçinin arazisi hem fiilen hem de hukuken onun özel ve îa~ -olmuştur.
c. Günümüzde tapulu, tapusuz yerlerin vergi ve öşrü mc rlei-Devlet mülkü sayılan harâcî ve miri areıziyi kullananlar onda, ram r bahşettiği haklara sahip olamazlar. Günümüzde ise çiftçinin tapu'u ar::, tam mülküdür ve o, alıp satma v.s tüm mülkiyet haklarına sahip bı. dır. Durum böyle olunca müslüman çiftçi; mülkü olan veya şairsa kiraladığı topraktan elde ettiği mahsulün zekâtım öşrü vermekle mu b _ Hanefîler’e göre; Topraklar mülk haline geldiği için yalnız öşuv, .
lere göre ise toprakların aslı harâcî olduğu için o hem haraç, hem du ; mek durumunda olacaktır ki bunun da çok ağır olacağı açıktır Burade i:, görüşünün esas alınması çiftçi açısından daha uygun ve hatta gününuı- ; zaruridir. Hanefîter; “Bir arazide öşür ue haraç birleşmez", derlerken D:qr mezhepler; Haracı arcizilerin müslümanın eline geçmesi halinde aynı yerden); iki vergi çeşidinin birlikte ödeneceğini savunmuşlardır^^b Günümüzde tap
286bak C. Yeniçeri, Wam/lrti.süJı, 60
287İbn Hubeyra, İhtilâfu'l Eime el-Erba a, v. 44A); Kâsânî, 11, 54-55; C. Yeniçeri, İslam İlemd-
ZEKATA TABİ MALLAR Ve GÜNCEL ILMUHAL MESELELERİ
olmayan yerlerden, Devletin almak istediği vergi bir yana, onları işleyenlerin öşür ile mükellef olmayacakları kanaatındayım. Bu yerlerden kazanılanlar ilerde ticaret meılı veya nakit çeşidinden bir varlık olarak zekâta tâbi olurlar ki bu elbet öşürden ayrı bir durumdur.
Dört mezhepten ve diğer mezheplerden hiç birisi, ekilip biçilen toprağın haraç veya öşürden muaf olduğunu kabul etmez; Aksine çoğunluk, yukarda söylenilen durumlarda harâcî araziden bile haraç ile beraber öşür verilmesi gerektiğini savunur. Yine de ben yönetimle ilgili o maslahat ilkesinden hareketle devletin ihtiyacı olmadığında, öşür toprağı dışındaki yerlerden vergi almayabileceği görüşündeyim.
Bilindiği gibi haraç Devlet hcızînesi gelirlerindendir ve onda Kur’an’a göre söylersek bütün halkın ve bu arada yetim, falur ve yolda kalmışlann hakkı vardır; Çünkü haraç devletin genel gelirini ifade eden “fey”’dendir. Öşür ise zekâtın bir nev’i olup Kur’an’da sayılan sekiz sınıfa aittir. Zekât mükellefiyeti ise, bir vatandaşlık değil, bir kulluk olup o, devletin takdiri ile düşecek cinsten değildir. Topraklardan ürün alan kişinin, herhangi bir bahane ile öşrü vermeyip yoksulla-nn hakkını yemesi Fıkıhça helal olmciz; Bu davranış İslam’ın toplumcul adaletçi ruhu ile bağdaşır değildir^®®.
VII- ZEKAT ile DEVLET GELİRİ VERGİLERİ BİRBİRLERİ YERİNE HARCAMA, ÖDENEN VERGİNİN ZEKÂTA SAYILMASI
A- ZEKÂT İLE DEVLET GELİRİ VERGİLERİ BİRBİRLERİ YERİNE HARCAMANIN HÜKMÜ
Devlet gelirlerinin genel adı Fey’dir ki geçmiş dönemlerde bunun en büyük kaynağını haraç gelirleri oluşturmuştur. Fey' gelirleri; gayri müslimlerden ve müslüman da ekse haraç topraklarından alınan gelirlerdir. Haraç toprağını kim işletirse işletsin, din farkı gözetilmeden o, haraç öder ki söz konusu topraklardan çıkarılan mâdenler de bu hükümdedirler. Zekât fıkhı çerçevesinde müslüman-
288Verilen bu tarihî süreç için bak. H. Karaman, İslâmm Işığında Günün Meseleleri, 1, 203-204; İbn Nuceym’e atfedilen görüş belki tahkik edilmelidir.
o. Ş^îler: İmam Şafiî (Ö.204 h) bu iki gelir çeşidinin hiçbir şekildç^^, birleri yerine harcanamayacağı görüşündedir. Ona göre, devlet S^^'Tİeri ^ olmuyorsa Devlet, yeni veya olağanüstü vergiler (: neuâib) koyar, zekâttan ' harcayamaz^®'*. Kendisi de aslen bir şâfiî olan Mâverdî (Ö.450 h) zekât morlarına maaşları ödenemediğinde bunun devlet gelirlerinden ödeneceğj^ söyler^'*®.
b. Hanbeİiier: Bu mezhebin önde gelen fakıhi İbn Kudame’ (ö^ hyi223 m)’ye göre de; zekat yeterli olmadığında bu kesimde çalışanlann ma^ lan Devlet Hâzinesi {: beytülmal) den ödenir. Aslında Hanbelî mezhebi hallerde bir gelir çeşidinin diğer bir gelir çeşidi yerine harcanabileceğini eder. Yalnız bunun için, İbn Teymiyye’de de görüldüğü gibi, zaruret ve bit adalet gibi iki unsurun mevcudiyeti bulunmalıdır^’. Be\^tülmal, tabirinegeiir-bu, kaynaklarda zekât için değil doğrudan devlet gelirleri hazînesi için ku_: nılmaktadır. Ahmed b. Hanbel'e göre de devlet gelirlerinden kendiler .. -aynlacak kişilere, fakir olduklannda zekat gelirlerinden harcama yap labüir- . lında burada zekât bakımından da bir sorun bulunmeız. Ona göre buna a--, devlet gelirleri (fey’) Zekât yerlerine harcanamaiz. Aynı mezhepten olan Fe-> (Ö.458 h) ise devlet gelirlerinin de zekat yerine harcanabileceği görüşur-:-Ahmed b. Hanbel özellikle asker maaşlarının ödenmesinde ihtiyaç rai. • gelirlerin birbirleri yerine kullanılabileceğini de söylemektedir^- B ı» -: -zekâttaki “fî-sebîlillah” faslı buna uyğun düşecektir.excursiones en estambul yarın devam edecegiz.