excursiones en estambul ve hiclik65

 excursiones en estambul


excursiones en estambul ve hiclik65 evet arkadaslar sizler icin bugün excursiones en estambul diyorki Ama bu, yapılan seçimin ontolojik anlamı için de geçerlidir. ji-içinin varlık projesi olduğunu söylerken, onun, olmaya doğru atılımda jıindu^ kendinde-varlığı belli bir türden bütün varolanlar için ortak olan bir pigibiıasarladığını söylemiyoruz; daha önce gördük, kendi-içinin projesihiç-•biçimde bir kavrayış değildir. Olmaya doğru atılımda bulunduğu şey ona en 0 derecede somut bir bütünlük olarak görünür; bu varlıktır. Ve hiç şüphe ,blâbu projede tümelleştirici bir gelişmenin imkânları öngörülebilir; ama bu, jjşığm bütün kadınları sevdiğini ya da tek bir kadında bütün kadınları sevdi-söylemek gibi bir şeydir. Temeli olmaya doğru atılımda bulunduğu bu so-vatlık, biraz önce gördüğümüz üzere, somut olduğu için kavranmış olama-ijjından, imgelenmiş de olamazdı, çünkü imgelem hiçliktir ama bü varlık en ûs-jj^dereceden varlıktır. Onun varolması, yani onunla karşılaşılmış olması ama ilil karşılaşmanın da kendi-içinin yaptığı seçimle bir ve aynı olması gerekir. Ken-l-için bir seçim-karşılaşmadır, yani kendini karşılaştığı varlığı temellendirme jtçiffii olarak tanımlar. Bu demektir ki, bireysel girişim olarak kendi-için, bu jiEvamn bireysel varlık bütünlüğü olarak seçilmesidir; kendi-için bu dünyayı laniıkîbir tümelliğe doğru değil, aynı dünyanın yeni ve varlığın kendi-için la-ıskıdan kendinde temellendirildiği somut bir “durumuna” doğm ötesine geçer, pnivarolan-somut-varlığm-ötesindeki-somut-bir-varlığa doğm dünyanın ötesi-3egeçer. Böylece dünya-içinde-olmak bu dünyayı sahiplenme projesidir ve ken-tiçine musallat olan değer de, buradaki-bu kendi-için ile buradaki-bu dünyanın sentetik işleviyle olüştumlan bireysel bir varlığın somut ifadesidir. Gerçekten de, wlık, nerede olursa olsun, nereden gelirse gelsin ve ne yönden düşünülürse dü-Sinûlsûn, ister kendinde olsun, ister kendi-için olsun ya da kendi-için-kendin-fenin imkânsız ideali olsun, birincil olumsallığı içinde bireysel bir serüvendir.
Böylece, olmak ve sahip olmak kategorilerini birleştiren ilişkileri tammlaya-Arzunun kökensel olarak olmak arzusu ya da sahip olmak arzusu olabil- -gördük. Ama sahip olmak arzusu indirgenemez değildir. Olmak arzusu n doğruya kendi-içine yöneldiği ve ona, aracısız olarak kendi-için-ken-^eolma vasfını kazandırmaya doğm atılımda bulunduğu halde, sahip olmak ’^^sukendi-içini dünya üstünde,
varlık arzusuyla aynı değeri gerçekleştirmeyi hedefler. O nedenle, analiz yoluyla farklılaşimlabilen bu arzular, gerçekte birbirinden aynimaz; bir sahip olma arzu-suyla eşleşmeyen olmak arzusuna da, bunun tersine de rastlanmaz; aslında ayrv hedefe dönük iki yönlü dikkat, ya da dilerseniz, aynı bir temel durumun iki yo rumu söz konusudur; bunlardan biri kendi-içine dönüşsüz olarak varlık kazan dırmaya yönelir, öteki de kendilik devresini [circüit de l’ipseite] kurar, yani dûn yayı kendi-için ile varlığı arasına sıkıştınr. Kökensel duruma gelince, bu, be; olan, yani kendimi oldurduğum varlık eksikliğidir. Ama benim kendime gör eksiklik kıldığım varlık, tam da kesin biçimde bireysel ve somuttur; esasen von lan ve onun eksikliği olarak ortasında belirdiğim varlıktır. Böylece ben olan hi( lik bile, bir başkası değil de bu hiçleniş olarak, bireysel ve somuttur.
Her kendi-için özgür seçimdir; edimlerinden her biri, en önemsizi de c önemlisi de, bu seçimi dile getirir ve bu seçimden yayılır; işle bu, özgûrlüğûmı olarak adlandırdığımız şeydir. Şimdi bu seçimin anlamım kavramış olduk:! seçim, kâh doğrudan, kâh dünyanın kendine mal edilmesiyle, ya da daha do rusu her ikisiyle birlikte, olmak seçimidir. Nitekim özgürlüğüm Tanrı olma s çimidir ve bütün edimlerim, bütün projelerim, bu seçimi dile getirir ve onubi lerce tarzda yansıtırlar, çünkü sonsuz sayıda olmak ve sahip olmak tarzı vard Varoluşsal psikanalizin hedefi, bu ampirik ve somut projeler içinde, her bir şinin kendi varlığı konusundaki kökensel seçim tarzını yakalamaktır. Geri dünyayı neden şu ya da bu tikel buradaki arasında sahiplenmeyi seçtiğimi aç lamak kalıyor. Bu konuda, özgürlüğün kendine özgü yapısının esasen burada düğünü söyleyebiliriz. Bununla birlikte, nesnenin kendisi indergenemez de dir. Biz, nesnenin varlık tarzı, ya da niteliği içinde vorlığını hedefleriz. Ver lik -özellikle de maddi nitelik, suyun akışkanlığı, taşın yoğunluğu, vb.-vj tarzı olduğundan, olmak tarzı olduğundan, varlığı belli bir şekilde şimdile mekten, mevcutlaştırmaktan başka bir şey yapmaz. Şu halde seçtiğimiz şey, İğin belli bir tarzda keşfedilmesi ve kendini sahiplendirmesidir. San ve kırı domatesin ya da mercimeğin tadı, pürtüklü ve yumuşak bizim için hiçbir bi de indirgenemez veriler değildirler; bunlar, bizim gözümüzde, varlığın ker ^erecek olduğu belli bir tarzı sembolik olarak gösterirler ve biz, varlığın şu; )u tarzda bunlarda yüze çıkmasına bakarak tepkimizi tiksinme ya da arzu inde
''"".einboUze ettikleri ve onları kendinin kılan kişinin gözünde besbellilikkri-j,^i^radan kaynaklandığı düşünülmeksizin tartışılmaması gerekliği söylenen o
işte ancak bu yoldan -cinsellik üzerinde yürütülen birtakım düşûnce-
^_^il- açıklanacaktır. Dolayısıyla, varoluşsal psikanalizin bu özel ödevini, ıjglci araştırmalar için öneri olarak, burada ana batlarıyla göstermemiz gere-ÇûTikû özgür seçim, tatlıdan ya da acıdan, vb. alman zevk düzeyinde değil, jjiıgm tatlı, acı, vb. içinde ve aracılığıyla açığa çıkan veçhesinin seçimi düzecinde indirgenemezdir.
Söz konusu olan, basitçe, şeylerin psikanalizine girişmektir. Bu da G. Bache-lard’m, son kitabı L’eau et les reves’de** [Su ve Düşler] büyük bir ustalıkla denedi-^ şeydir. Bu kitap büyük vaatler içermektedir; özellikle de, “maddi imgelem” imgination malerlelle] gerçek bir keşiftir. Aslında, bu imgelem terimi bize uygun .oriinmûyor, keza, şeylerin ve onların jelatinimsi, katı ya da akışkan maddeleri-arkasında, bunlara yansıtacağımız “imgeler” arama girişimi de. Başka bir kita-kmızda’ kanıtladığımız gibi, algının imgelemle hiçbir ortak yanı yoktur: tersine, hayal gücünü, imgelemi, imgelem de algıyı kesin bir biçimde dışlar. Algıla-imgeleri duyular aracılığıyla bir araya getirmek değildir; çağnşımcı (associ-itionniste] kökenli bu tezlerin tümüyle kovulmaları gerekir; bunun sonucunda, psikanaliz imgeler aramak zorunda kalmayacak, ama asıl, gerçekten de şeylere ait olan anlamları belirtikleştirmeye çalışacaktır. Hiç şüphe yok ki, yapışkanın, y ı-'lifeanm, vb. “insani” anlamı kendindeye ait değildir. Ama daha önce gördük, gi-tilgûçlülûkler de ona ait değildirler ama yine de dünyayı oluşturanlar bunlardır, ii imlemler, karlı tepelerin, pütürlünün, sıkışmışın, yağlının, vb. insani
mı, dünya kadar ve ne aana az ne uana lazıa gerçcKur, aunyaya geımek, bu im. lemlerin ortasında belirmektir. Ama hiç şüphesiz basit bir terminoloji farkı söz konusudür; G. Bachelard daha cesur görünür, derslerinde bitkilerin psikanaliz^j yapmaktan söz ettiğinde ya da kitaplarından birine Psychanalyse du feu [AtejinPsj. kanalizi] başlığını koyduğunda, düşüncesinin temelini ifşa eder gibidir. Gerçek-ten de, özneyi değil de şeyleri çözmek üzere, önceden özneye herhangi bir göndermeyi varsaymayan nesnel bir yöntem uygulamak söz konusudur. Söz gelimi, karın nesnel anlamlılığını belirlemek istediğimde, onun, örneğin, belli ısılarda eridiğini ve kann bu eriyişinin onun ölümü olduğunu görürüm. Burada sadece nesnel bir saptama söz konusudur. Ve bu erimenin imlemini belirlemek istediğimde, bunu daha başka varoluş bölgelerinde konumlanan ama aynı biçimde nesnel, aynı biçimde aşkın olan ve eridiklerini söyleyebileceğim daha başka nesnelerle, fikirlerle, dostluklarla, kişilerle kıyaslamam gerekir (para ellerimin arasında erir; yüzerken suda eririm; bazı fikirler -nesnel toplumsal imlemler anlamında- “kartopu gibi” büyürken bazdan erirler"’; nasıl da zayıflamış, nasıl da erimiş); böylece hiç şüphesiz varlığın bazı formlarını bazı başka formlarına bağlayan belli bir münasebet elde ederim. Eriyen karın daha gizemli bazı başka erimelerle kıyaslanması (örneğin, bazı eski söylencelerin içerikleriyle: Grimm’in masallarındaki terzi, bir peyniri avuçları arasına alır, çevresindekileri bunun bir taş olduğuna inandınr, sonra onu öyle bir sıkar ki peynirin içerdiği süt damla damla akar; kendisini seyredenler bir taşın suyunu çıkardığını, ondaki sıvıyı dışa vurduğunu sanırlar), Audi-berti’nin sütün gizli karalığından söz ettiği anlamda, bizi, katilarda içerilmiş gizli oir akışkanlık konusunda bilgilendirebilir. Meyvelerin suyu ve insanın kanıyla -bu da aynı biçimde bizim gizli ve yaşamsal akışkanlığımız gibi bir şeydir-kıyas-anması gereken bu akışkanlık, bizi, pütürlü sıkılığın (salt kendindenin belli bir arlık niteliğini göstermek üzere) bir çeşit homojen ve farklılaşmamış akışkanlık salt kendindenin başka bir varlık niteliği) halinde başkalaşmasının devamlı imânına gönderir. Ve burada, sürekli olan ile kesikli olanın, dünyanın dişi ve eni utuplarmın, diyalektik gelişimini sonradan kuantum teorisinde ve dalgalar me-miğinde göreceğimiz çatışkısını kökeninden itibaren ve olanca ontolojik imle-iyle kavrarız. Nitekim karın bir ontolojik anlam olan gizli anlamını çözebiliriz, ma bütün bunlann, öznel olanla, imgelemle münasebeti nerededir? Kesin bir bi-mde nesnel olan yapıları kıyaslamaktan ve bu yapıları birleştirebilecek ve grup
I?''için Lautreamont’u hayvansılığın [animalite] kökensel olarak ele almamız ve daha önce de hayvansılıgın nesnel anlamı-^ ^^lirlerniŞ olmamız gerekir. Nitekim eğer Lautreamont tercih ettiği şeyse, ilk ön-tercih ettiği şeyin yapısını bilmek gerekir. Ve elbette onun, hayvansılıgın başka bir şey ve benim koyduğumdan da fazla bir şey “koyacağını” iyi bili-j„3(iiz.Nevar ki bizi Lautreamont konusunda bilgilendiren bu öznel zenginleştir-hayvansılıgın nesnel yapısıyla kutuplaştırılır. Bu yüzden, Lautreamont’un
!;j[0İuşsal psikanalizi, öncelikle hayvanın nesnel anlamının çözülmesini öngörür. IjTiıbiçimde, diyelim ki uzun zamandan beri Rimbaud’nun taşlara yönelik me-l'ilanın bir dökümünü yapmayı düşünüyorum. Ama daha önce genel olarak je-pik olanın imlemini göstermemişsek, bunun ne anlamı olur? Bir imlemin insa-jîvsrsaydığı ileri sürülecektir. Biz de başka bir şey söylemiyoruz. Ne var ki, in-fâşkınlık olduğundan bizatihi belirişiyle imleyeni kurar, imleyen de aşkınlıgın sâtihi yapısı nedeniyle başka aşkınlıklara bir göndermedir ve bu gönderme onu 1 öznelliğe başvurmaksızın çözülebilir. Bir cisimde gizilgüç halinde varolan aeıji, bu cismin, yalnızca nesnel koşullar dikkate alınarak nesnel yönden hesap-İJiıası gereken nesnel bir niteliğidir. Ama yine de bu eneıji ancak, ortaya çıkışı fandi-içinin belirmesiyle bağlılaşım halindeki bir dünyada varolan bir cisim-bulunabilir. Bunun gibi, kesinlikle nesnel bir psikanaliz aracılığıyla, şeylerin jsaddesi içinde daha derinlemesine angaje olmuş olan ve insan-gerçekliğinden de ^temelli bir seçime, varlığın seçimine tekabül ettikleri halde tümüyle aşkın Nandaha başka gizilgüçlülükler keşfedilecektir.
ı, G. Bachelard’dan ayrıldığımız ikinci noktayı kesinleştirebiliriz. Nite-her psikanaliz kendi a priori ilkelerine sahip olmak zomndadır. Özellikle de hğını bilmesi gerekir, aksi takdirde onu nasıl bulabilir? Ama araştırması-p’'amacı, kısır döngü içine düşmeksizin, psikanaliz aracılığıyla kendiliğinden İîî^emeyeceği için, bu amacın bir postülanın nesnesi olması -ya da deneye '^^^ayvans.\.k, bu tastamam Scheler'in yaşamsal değerler adm. verdiği şeydir.
excursiones en estambul sundu...