excursiones en estambul ve hiclik49

 excursiones en estambul


excursiones en estambul ve hiclik49 evet sizlere en güzel biglieri yazan excursiones en estambul çok çalıstı ve sizlere excursiones en estambul diyorki olması için gereken parasal karşılığı ödemem yettiği halde, bu sahip-^.ekleştirmek için bütün yaşamım gerekecektir; nesneyi elde ederken ^ şey aslında budur; sahiplenme ölümün hep tamamlanmamış kıl-Şimdi onun anlamını kavrıyoruz: kendine mal etme aracılı-|^g[i2e edilen ilişkiyi gerçekleştirmek imkânsızdır. Kendine mal etme-(jjnde hiçbir somut yanı yoktur. Gerçek bir etkinlik (yemek, içmek, uyu-bi) hhel bir arzuyu bile sembolize edecek bir etkinlik değildir. Tersine, ".-a sembol vasfıyla varolur, ona imlemini, tutarlılığını, varoluşunu kazan-jeiîibolizmidir. Dolayısıyla bu etkinlikte, sembolik değeri dışında olumlu lıj, bulunamaz; bu etkinlik yalnızca üstün bir hazzm (kendi kendisinin te-
varlığın hazzı) işaretidir ve bu işaret de bu hazzı gerçekleştirmeye yö-dine mal edici bütün tutum ve davranışların her zaman ötesindedir, jjsneyi sahiplenmenin imkânsızlığının kabulüdür ki, aslında, kendi-içini o etmeye yönelik şiddetli bir isteğe sürükler. Yok etmek, bende emilip »-ılmalmr, yok edilen nesnenin kendinde-varlığı ile yaratımda olduğu kadar i bir münasebet sürdürmektir. Ateşe verdiğim çiftliği yakan alevler, yavaş jjjçifdjgin benim kendimle kaynaşmasını gerçekleştirir: çiftlik yok olurken, ırialınde değişir. Aynı anda, yaratımın varlık ilişkisini yeniden, ama tersine riiiiıişolarak bulurum: yanan samanlığın temeliyim; bu samanlık benim, çün-an varlığını yok etmekteyim. Yok etme edimi -belki de yaratımdan da da-Kİikli bir şekilde- kendine mal etmeyi gerçekleştirir, çünkü yok edilen nes-Wni nüfuz edilmez olarak göstermek üzere artık orada değildir. Olmuş ol-.^iendindenin nüfuz edilmez ve yeterli varlığına sahiptir; ama aynı zamanda Molan hiçliğin görünmezliğine ve saydamlığına sahiptir, çünkü artık yok-ı^m bardak şu masanın üstünde “idi” ve hâlâ oradadır, ama mutlak bi ^Iıtgibi oradadır; bütün varlıkları bu saydamlığın içinden görürüm; film östüste bindirme işlemiyle vermeye çalıştıkları izlenim budur: bardal idenin onarılmazlığına sahip olmakla birlikte bir bilince benzer. Aynı z; olumlu yönden benimdir, çünkü yok edilen nesneyi kendini yok e 'an tek olgu, ne idiysem onu daha olacak olmamdır: kendimi y ^}®tmak suretiyle onu yeniden yaratırım; böylece, yok etmek, herkes u ?«yin varlığının tek sorumlusu olarak kendini üstlenmek suretiyle ye' l^fatınaktır. Dolayısıyla yok etme eylemini de kendine mal edici tutum
davranışlar arasına yerleştirmek gerekir. Zaten, kendine mal edici davranışlarda^ ^ birçoğu, bir yandan da \akiei bir N’aınş’a sahiptir: kullanmak, eskitmektir. Bisik-[etimi kullanırken, onu eshitinm, yani kendine mal edici sürekli yaratıra, kısmi air y^ok edişle belli olur. Bu eskime, saklıkla yararcı nedenlerle acı verebilir, ama :oğu durumda gizli bir sc\’incc, neredeyse bir zevke yol açar: çünkü bizden gelir; ■ )iz tüketiriz. Fark edileceği gibi, “tüketim” deyimi hem kendine mal edicibirtah-ibatı, hem de beslenmeci bir zevki gösterir. Tüketmek, yok etmek ve yemektir; klenmek suretiyle tahrip etmektir. Bisikletimin pedallanm çevirirken, onunlas-klerini eskittiğim için canım sıkılabilir, çünkü yeni lastikler bulmak zordur; ma bedenimle gerçekleştirdiğint doyum imgesi, tahripkar bir kendine mal edi-n, bir “yaratım-tahrip” işleminin imgesidir. Yolda kayan, beni taşıyan bisiklet, izatihi hareketiyle yaratılır ve benimki kılınır; ama bu yaratım, nesneye ilettiği ırekli ve hafif eskime aracılığıyla derinlemesine bir biçimde nesnenin içine kanır ve bu, kölenin kızgın demirle dağlanmasına benzer. Nesne bana aittir, çûn-i onu eskitmiş olan benim; benimkinin eskimesi, yaşamımın tersidir®.
Bu açıklamalar, örneğin cömertlik [gdnerosite] gibi genellikle indirgenemez arak düşünülen bazı duyguları ya da tutum ve davranışları daha iyi anlamaya :kân verecektir. Gerçekten de bağış [don], tahribin ilkel bir biçimidir. Ûme-1, potlaçın muazzam miktarlardaki malın tahribini içerdiği bilinir. Bu tahribat şkasına meydan okumadır, onu zincirler. Bu düzeyde, nesnenin tahrip edilmiş da başkasına verilmiş olması fark etmez: potlaç her iki yoldan da başkasının ıribi ve zincirlenmesidir. Nesneyi ortadan kaldırarak yok ettiğim kadar, ver-k suretiyle de yok ederim; onu kendi varlığı içinde derinlemesine bir biçitn-oluşturan benimki olma niteliğini ortadan kaldırırım, onu gözümün önünden erim, onu -masama, odama nispetle- namevcut halinde oluştumrum; geçmiş nelerin ondaki hayaletimsi ve saydam varlığını yalnızca ben muhafaza ede^
, çünkü ben, varlıkların ortadan kalktıktan sonra fahri bir varoluşu devam et lelerine aracı olanım. Böylece cömertlik, her şeyden önce tahrip işlevidir. Ba ısanlan bazı anlar sarıveren verme hırsı, her şeyden önce, yok etmehırsıdıı leşi bir hırsa kapılan kişi açısından verme hırsı, nesnelerin kırılıp dökûto eşlik eden bir “sevgf’yle eşdeğerdir. Ama cömertliğin temelindeki bu yok t hırsı, sahiplenme hırsından başka bir şey değildir. Terk ettiğim her şeyi
ummel, olanca şıklığını bütün giysilerinin esasen bir parça eskimiş olmasında buluy ı. Yeniden nefret ederdi ! Vfini nlan “V^o^n•om11b•Hr” -air Hftftilrlir_
^,|ı,rum; bağış, zorlu ve kısa, neredeyse cinsel bir tatmindir; vermek, ve-ı,^{sneden sahiplenici bir tarzda zevk almaktır, tahripkar-kendine-mal-edi-
(jHiastıt- Ama bağış, aynı zamanda bağış yapılanı da büyüler. Bağışımla, istemediğim, ortadan kalkıncaya kadar sahiplenmiş olduğum ve so-.jrjlcgeriye yalnızca bir imgesi kalmış olan bu beni, bağış yapılan kişiyi, bir yaratımla yeniden yaratmaya, varlıkta tutmaya mecbur etmiş olu-\;etmek,l<ullaşürmaktır. Bağışın bu yönü burada bizi ilgilendirmiyor, çün-j özellikle başkası ile münasebetlerin alanına girer. Biz, cömertliğin indir-'.jjjıeiolmadığını göstermek istiyoruz; vermek, tahrip ederek kendine mal et-jfbıUahribatı başkasını kullaştırmak için kullanmaktır. Şu halde cömert-jjjlalannın varoluşuyla yapılandırılmış bir duygudur ve tahribat aracıhğıy-mal etmeye yönelik bir tercihi gösterir. Bu yoldan, bizi kendindeden # doğru yönlendirir (söz konusu olan bir kendinde hiçliğidir ve onun İsı de elbette kendindedir, ama hiçlik olarak, kendi kendisinin hiçliği olan sembolize edebilir). Dolayısıyla varoluşsal psikanaliz eğer bir öznede cö-^1»kanıtına rastlarsa, bunun kökensel projesini daha uzaklarda aramak ve ağ neden yaratım yerine tahribat aracılığıyla kendine mal etme yolunu seç-5jldu^nu sorgulamak zorundadır. Bu sorunun cevabı, incelenen İzişiy/i oluş-aseyı, onun varlıkla kökensel ilişkisini ortaya çıkartacaktır.
«özlemler kendine mal edici bağın ideal özelliğini ve kendine mal edici her rjfflianışın sembolik işlemini aydınlığa çıkartmaktan başkaca bir şeyi hedef-rdardı. Şunu da eklemek gerekir ki, sembol öznenin kendisi tarafından çö-Bu durum, sembolleştirmenin bir bilinçaltında hazırlanacak ol-dûnya-içinde-varlığın bizatihi yapısından ileri gelir. Nitekim aş--Nlırdığımız bölümde, dünya içindeki aletler düzeninin benim imkânları-' rai olduğum şeyin, kendindenin içinde atılımda bulunulan imgesi oldu-bu dünyasal imgeyi asla çözemediğimi, çünkü benim kendim için bi gibi olabilmemin düşünümsel bölünüp çoğalmayla gerçekleştiğin Böylece, kendilik çevrimi konuşlandırıcı-olmadığından ve bunu: olduğum şeyin duyurusu tematik olmadığından, dünyanın ban ve benim kendimin “kendinde-varlığı” bilgimden gizlenmemiş ok '^''ditni, ancak onu doğuran yaklaşık [approximative] eylemde ve bu e^ j bu kendinde-varhğa uyarlayabilirim. Öyle ki, sahiplenmek, s;
ha iyisi, bu münasebet olmayı imler. Ve sahiplenilen nesne, bizim açımızdan, do- 1 layımsızcasına kavranabilen ve onu bütünüyle dönüştüren bir niteliğe -benimM olma niteliğine- sahiptir, ama bu nitelik kendi kendisinde kesinlikle çözülemez- ■ dir, eylemin içinde ve eylem aracılığıyla açığa çıkar, özel bir imlem taşıdığını gös- • terir, ne var ki nesne karşısında belli bir mesafe almak ve onu temaşa etmek istediğimiz anda da, bu nitelik derin yapısını ve imlemini açığa çıkarmaksızm eriyip gider. Gerçekten de, bu mesafe alış, kendine mal edici bağlantıyı kendiliğinden tahrip eder; önceki anda, ideal bir bütünlük içinde angajeydim ve tam da kendi varlığım içinde angaje olduğum için, bu varlığı bilemiyordum; sonraki anda, bütünlük bozulmuştur ve bazı hastaların kendilerine rağmen yaptıkları ve kişiliksizleştirme [depersonnalisation] diye adlandırılan temaşacı deneyimde açıkta görüldüğü gibi, bu bütünlüğü bileştirmiş olan ayrık parçalar üzerinde onun ınlamını keşfedemem. Şu halde, genel ve soyut anlamını ontoloji aracılığıyla be-irleyegeldiğimiz bu kendine mal edici sentezin her tikel durumdaki imlemini tendimize göstermek için varoluşsal psikanalize başvurmak zorundayız,
Geriye sahiplenilen nesnenin imleminin genel olarak belirlenmesi kalıyor. Bu raştırma kendine mal edici proje üzerindeki bilgilerimizi tamamlayacaktır, Do-lyısıyla soralım: kendimize mal etmeye çalıştığımız nedir?
Kolayca görüleceği üzere, bir yandan, soyut alanda, kökensel olarak nesnenin arlık tarzından çok bu nesnenin varlığının kendisini sahiplenmeyi hedefleriz gerçekten de, onu kendinde-varlığm somut temsilcisi vasfıyla kendimize mal ;mek isteriz, yani varlığı ideal yönden bizzat biz olduğu ölçüde kendimizi onun ırlığının temeli olarak kavramak isteriz- öte yandan ve ampirik yönden, ken-ne mal edilen nesne yalnız kendisi için, ya da bireysel kullanımı için asla değer şımaz. Hiçbir tekil kendine mal etme edimi, tanımlanmamış uzaniılan dışında ilam taşımaz; sahip olduğum dolmakalem, bütün dolmakalemlere değerdir la sahip olmak dolayısıyla sahip olduğum şey, dolmakalemler sınıfıdır. Amı ınun dışında, onda sahip olduğum şey, yazı yazma, belli bir biçimde ve beli r renkte (çünkü aletin kendisini ve kullandığım mürekkebi birbirine bulaştın n) çizgiler çizme imkânıdır; bu çizgiler, renkleriyle, doğrultularıyla bu dolmî lemde yoğunlaşmıştır, tıpkı özel direnci, kokusu, vb. ile kâğıdın da onda
ortaya çıktığında, gökyüzünü, kumsalı, onları çevreleyen denizi gibi. Dolayısıyla bu nesneyi kendine mal etmek, sembolik olarak l;e!idine mal etmektir. Bunu herkes kendi deneyimine atıfla bilebilir; ^^jjçsabıma kişisel bir örneği aktaracağım; kanıtlamak için değil, ama ^fgulamasım yönlendirmek için.
jjjıbirkaç y'l önce, bir daha tütün içmemeye karar verecek oldum. Baş-!^fmücadele gerekti ve işin doğrusu, beni yitireceğim tütün zevkinden içme ediminin anlamı kaygılandırıyordu. Tam bir kristalleşme süreci bir şeyler seyrederken, sabahları çalışırken, akşamları yemekten son-yordum ve bana öyle geliyordu ki, tütün içmeyi bırakmakla seyirin akşam yemeğinin tadını, sabah çalışmasının taze canlılığını kopartıp Gözüme çarpacak beklenmedik olay hangisi olnrsa olsun, onu tütün bşlayamadığım sürece her olay sanki temelli olarak yoksunlaşacaktı, .^n-ben-ıarafından-rastlanmış-olmaya-elverişli-olmak: şeylerin üzerine biçimde yayılmış olan somut nitelik işte buydu. Bana öyle geliyordu gelı^ şeylerden kopartıp alacaktım ve bu tümel yoksunluğun ortasında ^ıçınçabalamaya eskisi kadar değmeyecekti. Oysa tütün içmek, tahrip-ıkııdine mal edici tepkidir. Tütün “kendine mal edilen” varlığın sembo-fiû tütün bir tür “sürdürülen tahribat” aracılığıyla, nefesimin tartımı mok edilir, bana geçer ve bende uğradığı değişiklik, sembolik olarak, inde tükenen katının dönüşümünde tezahür eder. Tütün içerek sey-anzaranın bu yakıcı küçük kurbanla bağlantısı, biraz önce gördüğü-2:eöyleydi ki, bu yakıcı kurban, tütün içilerek seyredilen manzaranın Dolayısıyla, tütün içerek kendine mal etmedeki tahripkar tep-^blarak, bütün dünyayı kendine mal ederek tahrip etmekle eşdeğer-^ tütünle birlikte yanan, duman olarak içe çekilen, bana dahil ol-halinde emilip dağılan şey dünyaydı. Kararımda diretmek için ^%irmenin tersini gerçekleştirmek zorunda kaldım, yani, fazlaca ^‘^^bzın, tütünü artık kendi kendisinden başkaca bir şey olmamaya, °blmaya indirgedim; onun dünya ile sembolik bağlarını kestim, düşündüğümde de tiyatro oyunundan, manzaradan oknrln-
dum. öuna ikna olduğum anaa, pişmanlığım pek az Dır şeye indirgendi nın kokusunu, parmaklarım arasındaki piponun sıcaklığını, vb. bir daha hissç demememe üzüldüm. Ama aynı anda pişmanlığım da eli kolu bağlanmış ve ol dukça tahammül edilebilir hale gelmiş oldu.
Böylece, bir nesnede kendimize mal etmek istediğimiz şey, esas itibariyi onun varlığıdır ve dünyadır. Kendine mal etmenin bu iki amacı aslında bir ve aynıdır. Fenomenin arkasından, fenomenin varlığını sahiplenmeye çalışmm Ama daha önce gördüğümüz gibi, varlık fenomeninden çok farklı olan bu varlık, kendinde-varlıktır, yoksa yalnızca falan tikel şeyin varlığı değildir. Bunun nedeni, burada tümele doğru bir geçiş olması değil, asıl somut çıplaklığı içinde düşünülen varlığın bir anda bütünlüğün varlığı haline gelmesidir. Böylece, sahiplenme münasebetini açıkça görüyoruz: sahiplenmek, tikel bir nesne üzerinden dünyayı sahiplenmek istemektir. Ve sahiplenme, kendini, bir varlığın-bt varlık ideal yönden biz kendimiz olduğunda- temeli olmak vasfıyla kavranıal için gösterilen çaba olarak tanımlandığından, her sahiplenici proje kendi-için dünyanın temeli ya da kendindenin somut bütünlüğü olarak oluşturmayı-ve bı bütünlüğü de, bütünlük olarak, kendindenin kipinde varolan kendi-içininker dişi olduğu ölçüde oluşturmayı- hedefler. Dünyanın-içinde olmak, dünyayı sı hiplenmeye doğru atılımda bulunmaktır, yani bütün dünyayı, kendi-içinin keı di-için-kendinde haline gelmek için eksikliğini duyduğu şey olarak kavramakiı bir bütünlüğe angaje olmaktır; bu bütünlük tam da ideal, ya da değer, ya dab tünleştirilmiş bütündür ve ne ise onu daha olacak olan bütünlüğü bozulmuşb tün olarak kendi-için ile ne ise o olan kendindenin bütünlüğü olarak dûnyar kaynaşmasıyla ideal yönden kurulur. Nitekim şunu iyi anlamak gerekir ki, ki di-içinin projesi bir akıl varlığı değildir, yani daha sonra varoluş kazandım üzere önceden -biçimi ve maddesiyle- tasarlanan bir varlığı temellendirmek ğildir; böyle bir varlık gerçekten de salt bir soyut, bir tümel olur; kavramşıd ra-içinde-varlıktan önce olamaz, tam tersine bu varlığı varsayar, tıpkı, kendi lin ilk başta yer alan oradaki-varhk’mdaki “oradaki” olan en üstün derecede nut ve önceden mevcut bir varlığın, yani dünyanın varlığının preontolojik anışmı varsayması gibi; kendi-için, önce tümeli düşünmek daha sonra da lini kavramlar olarak belirlemek için değildir: kendi-için kendi seçimidir v eçim soyut olamaz, aksi takdirde kendi-içinin bizatihi varlığı soyut olur.
excursiones en estambul yazdı ve sundu..