excursíones en estambul ile madde bilgileri854
evet bugün en güzel yazıları yazan excursíones en estambul diyorki Bu husûsda hikmet-i tabfiyyeye â'id müteselsil mu'âmeleler dahi dikkat nazarma ahnmağa şayândm. Kanın hareketi tamâmiyle inşân elinden çıkmış birtakım makinelerin hareketi gibi mihaniki bir harekettir. Kalb birtakım dessâmelerle, supablarla üpkı bir buhâr makinesi gibi mücehhezdir. Husûsiyle bu dessâmelerin ve bu supablarm icıâ etmekte oldukları vazifeler intizâm ve mükemmeliyyet cihetiyle buhâr makinelerinden hiç defark olunamazlar Ri'elere dolan havâ, kasabalarm cidârlarına çarparab teneffüsümüzün hırıltisım teşkil eder. Havânm bu sûretle ri'elerin derinliklerine kadar girip çıkması tamâmiyle hikemi kuvvetlere tâbi'dir. Kamn, sıklet kânûmma rağmen kalbden yukarılara kadar çıkması dahi kezâlik mihaniki bir tesire tâbi'dir. Yine bu mihanikiyyet te'siri altindadır ki, bağırsaklar^ tıpkı kurtlar gibi yumularak icrâ ittiği i'vicâci hareketierle gâ'i‘ mâddeleri dışarıya atarız. Adalelerin hareketiyle
nıihanikî birer harekettir. Gözün hareketi, ziyânın ve za'fma göre aldığı vaz'iyyetler bile aynı kânûnlann -jîri altında olduğu gibi, yapılışı da fotoğraf! âletlerindeki jj2İim hücreden hiç farksızdır. Kulağa gelince, o da sesi lıusûle getiren havâ temevvüçlerini herhangi bir cevf gibi kabûl eder...
Eğer vücûdumuzdaki tekmil hâdiselerin ve yaşamakta olan y2viv)'etimizin her türlü hareketlerinin hikmet ve kimyâ [;ânûnlarına temâs ettiğini mâddeten göremez de bu husûsda [laamüşkillere ve bazı mu'ammâlara tesâdüf edersek bunları o jast geldiğimiz şeylerin tabf atine atf etmekten ziyâde, henüz bu husûsdaki vukûfumuzun noksamna atf etmek herhâlde daha doğru olur. Husûsiyle vukûfumuzdaki bu noksanm günden güne azaldığı ve fennin terakkisi sâyesinde kâ'inâtta hiçbir mu'ammâmn dikiş tutturamayacağı da vâzıhan görülmektedir. Şurasmı da unutmayalım ki, bizim ahiren icrâ etmiş olduğumuz tecrübelerden sonra arük inşânda husûsi bir hayât kuvvetinin mevcûdiyyetine inanmak hiç de ma'kûl bir [«7] hareket olamaz. Eskiden icrâ ettiğimiz ve hayât kuvveti esâsı üzerine mü'esses tecrübelerden hiçbir netice istihsâl edemediğimiz hâlde, her şeyi tabf atin kânûnlan üzerine binâya başladıktan sonra pek az zamân zarfmda ne kadar mühim bilgiler elde ettik.
Nutfe denilen şey hayât husûle getiren ve bizzat hayât sahibi olan bir buhâr neşr edici mâyi' değildir. Bi'l-akis buveynât-ı meneviyye yardımıyla ve mihanikî bir sûrette hareket eden bir mâddedir. Vaktiyle bu hâdise aslâ îzâh olunamaz ve hayâtı naki eden bir buhârm mevcûdiyyetine inanılırdı. Kezâlik uzviyyâta â'id birtakım mes'eleler, meselâ idrid temâsla geçen hastalıklara vesâ'ireye â'id her şey îzâh olunamaz bir mu'ammâ hâlinde idi. hayât kuvveti nazariyyesi l'nmu'ammâyı hail etmek için hiçbir sühûlet ibrâz edemiyordu.
ki tamâmiyle mihanikî bir esâs üzerine istinâd eden ü'tizâz hareketi keşf olundu, arhk bu gibi mes'elelerin halli dahî kolaylaşmağa başladı. Bu dikkate şâyân hareket -ki bu hareket ^yâtm te'sîri altında değildir- [648] uzun müddet devâm eder.
bir ölünün vücûdu çürüyüp mahv oluncaya kadar o ^oûdda ihtizaz hareketi görmek mümkündür. Bir kaplumbağa rinde icrâ olunan tarassud neticesinde mezkûr P^bağamn öldüğü günden i'tibâren daha on
etleri tamâmiyle çürüyüp mahv oluncaya kldlTuTh^;:^ ibrâz ettiği görülmüştür. Bundan sonra kan küreyvelerS^‘ gelir ki, kanm vazifelerine dâ'ir vâki' olan tedkîkleri pek vâ bir hâle getirmiştir. Husûsiyle imtisâs vesâ'ire gibi hâdLf ancak bu sûretle hail olunabilir. İşte zâhiren pek hârikulaj^ olan bu hâssa uzviyyetin idrâki en müşkil bir mes'elesi öldüğü hâlde, asabi fa'âliyyet nâmı altinda yavaş yavaş ve yine hikmet, i tabfiyye kânûnları sâyesinde anlaşılmağa yüz tutmuştm Husûsiyle elektrik kuvveti denilen hâssa dahî bu gibi uzvi mu'âmeleler arasmda büyük bir rol oynamaktadır.
"Hayât, mihanikiyyetin husûsi ve diğer şekillerine nazaran gâyet muğlak bir şeklinden başka bir şey değildir. Bu şekilde en basit mihanikiyyet kânûnları en yüksek ve hâriku'l-âde [649] ve muhtelif vazifeleri ifâ ederler. Kezâlik kat'î olan neticeler kendi menşe'lerinden uzım bir süsile ile o kadar aynlımşlardır ki, aralarmdaki münâsebet pek büyük bir zahmetle keşf edilebilir" (Virchovv)
"Hayâtin uzviyyeti tıpkı bir buhâr veyâhûd elektrik makinesine müşâbihdir. Bu makinede devâmlı alâka-i kimyeviyye kânûnları ve husûsiyle havâdaki müvellidûl-humûzamn imtizaçları ve gıdalar mütemâdiyen birtakım terkibler hâsıl ederek harâret, elektrik ve adalelerin hareketi gibi fi'lleri zuhûra getirirler" (Profesör Matteuci).
Biz bıma dimâği fa'âliyyeti dahi ilâve etmek isteriz, çünkn kimyevi, mihaniki ve hikemi birtakım harekât olmasa hiçbir fa'âliyyet hâsıl olmayacağı gibi idrâk, tefekkür ve karâr gibi fi'Uer dahi mevcûd olamaz. Hassâsiyyet denilen şey uzvi mâddenin husûsi bir ihtizâzmdan ibâret olduğu gibi, her türlü rûhi fa'âliyyetler de müte'addid defalar söylendiği gibi nihayet hassâsiyyete ircâ' edilebilirler. Tıpkı her türlü [650] uzviyyetleriı» hüceyre esâsı üzerine binâ edildikleri gibi her türlü rûK fa'âliyyetler de hassâsiyyet üzerine binâ edilirler. Ve görül bir hayât sâhibinin, ne kadar yüksek olursa olsun her melekesi umûmi kâ'ideye nazaran bir istisnâ teşkil edemez. Her madde hiss olunabilir; her hayât sâhibi vücûd dahi aynı hâldedir.
Kimya tarafdârlarma karşı burada bir i'tir âz daha vâh oluyor ve kimyâmn uzvi mâddeler husûle getirmekten âcd olduğu söylenerek mutlakâ bir hayât kuvvetinin vücûdun^ ihtiyâç olduğu isbât edilmek isteniliyor, nihâyet gâyet kabare câhüâne bir sûrette deniyor ki, eğer insânm vücûdu tamânüy'e
Madde ve Kuvvet / Çevriyazı
şey ise niçin kimyâgerler tarafından birtakım uzvî vcûdlar, hattâ îcâbma göre inşân halk edilmiyor?.. Fakat (,ıina karşı kimyâ tarafdârlan da şöyle cevâb veriyorlar:
"Kimyâ her zamân uzvî mâddeler husûle getirmeğe jiuktedirdir. Husûsiyle Berthelot nâmmdaki Fransız kimyâgeri j,jfbon müvellidü'l-mâ (carbure d'hydrogene) denilen kımyâ-yı ^ı^vînin [651] en mühim esâslarından biri olan terkîb-i mesnâyî (cöHipose binaire) husûle getirdi. Müvellidü'l-mâ ve fahm ile ve gjyr-i uzvî âlemdeki kuvvetler sâyesinde husûle gelen bu 0vaffakiyet, sun'î bir sûrette uzvîler husûlü için bir mebde' teşkil eder".
"Şurasmı da tasdik etmek îcâb eder ki, kimyâ-yı uzvî l(iınyâ-yı gayr-i uzvînin tecrübî esâsları üzerine istinâd ediyor. Her ikisinde de tahlil ve terkîb aym kuvvetlerin ve aym ınâddelerin vücûduyla vâki' oluyor. Terkîb demek gerek kimyâ-yı uzvîde ve gerek kimyâ-yı gayr-i uzvîde, gayr- uzvînin esâslanyla bunlarm kânûnlarım ve bu kânunlarla hâdiseler arasındaki münâsebeti ta'yîn edebilmek demektir" (Berthelot).
Artık ayrıca uzvî bir kimyâ kabûlü hiç doğru bir hareket değildir. Yahuz iki şubeyi yekdîgerinden ayırmak ve tahsilini teshil etmek için böyle bir taksime müsâ'ade olunabilir.