excursíones en estambul ile madde bilgileri65

excursíones en estambul ile madde bilgileri65

 bugün madde bilgileri yazan excursíones en estambul diyorki Bu sözleri söyleyen feylosof mütâla'âtına şöyle devam [634] ediyor; "Şu hâlde bir fazileti bizzat fazilet olmak üzere icrâ etmek herhâlde bir mükâfâta mazhar olmak için icrâ etmekten daha yüksektir. Bununla berâber herkese rûhun ebediyyetini ta'lîm edenleri takbih etmemeliyiz. Çünkü câhiller ve avâm dâ'imâ korku ile çahşırlar ve yaşarlar. Eğer korku ve ümmîd olmasa bunlann kendilerini muhâfaza edebilmeleri ve iyi adam olabilmeleri aslâ mümkün değildir. Âhirete inanmayanlann fenâ adamlar olacaklarma dâ'ir bazı şarlatanlarm iddi'âsi da tamâmiyle boş ve ma'nâsızdır. Homeros, Pline, Simonide, Seneca gibi feylesoflar hiçbir korkuya ve ümmîde mâlik olmadıklan hâlde hiçbir zamân fenâ adam ıtlâk
excursíones en estambul

olunabilecek bir harekette bulımmadılar. Bımlar, bi'l-akis hür fikirli ve hür vicdanlı adamlardı". [635]
Bir zamârüar henüz tabrî ilimler beşikte iken tabî'iyyû^ feylesofları nâmıyla gezen bazı eski âlimleri teshir eden fikirler arasmda bir de hayât kuvveti fikri vardı ki, bugünkü fenne böyle husûsî ve uzvî ve bihassa sıklet, alâka-i kimyeviyye, ziyâ, harâret, elektrik, mıknâtîsiyyet vesâ'ire gibi gayr-i uzvî kuvvetlere zıt ayrı bir kuvvet tasavvuru kadar ma'nâsız, muzır bir şey yoktur. İşte böyle gayr-i uzvî kuvvetlere nazaran müstakil bir kuvvet farz ederek inşânı, tabî" atin kânûnlarmdan ayn göstermeğe çahşan ve hükümet içinde hükümet denilebilecek bir sûrette türlü türlü kuvvet cereyânlan îcâd eden böyle bir nazariyyeye zamânımızda inanmak aslâ mümkün değildir. Böyle bir esâs bir kere kabûl edilecek [636] olıu-sa, kâ'inâttaki kuvvetlerin aym olduğu ve lâ-yetegayyer bulımduğu hakkmdaki nazariyyelerimizin altüst edilmiş olacağı şübhesizdir. Teşekkür olunur ki, fen birtakım yeni keşifleriyle bu muzır ve müdhiş hatâlara, yalan yanlış nazariyyelere karşı muzafferiyyet icrâ etmekten geri kalmadı. Arhk hayât kuvveti fikri, âdî bir gölge ehemmiyyetsizliğiyle, unutulmağa ve vakte karşı hiç ehemmiyyetsiz bir masâl gibi telakkî olımmağa başladı.
"Böyle bir fikre kâ'il olmak yalmz bir hatâdan ibaret değildir, belki bâhl bir i'tikâda saplanmak demektir. Çünkü böyle bir i'tikâdm şeytâna inanmakla simyâ aramaktan hiçbir farkı yoktur" (Virchow).
Kezâlik bundan sekiz sene evvel Profesör Dubois Reymond Hayvandaki Elektrik Hakkında Tedkîkât nâmındaki kitâbmda şöyle mütâla'a beyân ediyor: "Hayât kuvvetine inananlar ve böyle hatâlı bir nazariyyeyi kendilerine esâs ittihâz edenler herhangi şekilde olursa olsun aslâ terakki etmemiş [637] ve zekâlarını isti'mâl edememiş kimselerdir..." Hiçbir âlim tereddüd edemez ki, hayât hiçbir husûsî ve müstesnâ kânûna tâbi' olamaz ve hiçbir vakit gayr-i uzvî kuvvetlerin te'sîri altmdan çıkamaz. Husûsiyle hayât demek hikemî ve kimyevî kuvvetlerin iştirâkıyle husûle gelen mümteziç ve muğlak bir hareket
Hayâtı ayrıca bir "hayât kuvveti" farz etmeden (^yamayanlar sâ'atin hareketini makinelerin yapılışmdan l^klemeyip de ayrıca bir sâ'at kuvveti farz eden çocuklara l^nzer. Nasıl bir sâ'at kendi içerisindeki mâddelerin jjuvveüeriyle hareket ediyorsa hayât dahî aynıyla kendini teşkil eden mâddî unsûrlarm kuvvetleriyle husûle gelir. Ayrıca bir hayât kuvveti, mevcûd olmayan bir şeydir.
Evvel emirde mes'eleyi daha vâzıh ve daha tafsîlli bir sûıette gösterebilmek için kimyâyı ele alalım. Kimyâ denilen ilim vâsıtasiyle tamâmiyle anlaşılmıştır ki, uzviyyetteki aynı linsûrlar gayr-i uzvî âlemde dahî mevcûddurlar ve hayâtm hendisini gösterdiği hiçbir atom mevcûd değildir ki, [638] o atomun esâsım gayr-i uzvî mâddeler teşkil etmemiş bulunsun ve bu atomun mâddî âlemdeki rolüne bir halel gelsin! Uzvî olan cisimler dahî tamâmiyle gayr-i uzvî olan cisimler gibi tahlil olunabilirler ve bu tahlilden anlaşılıyor ki, uzvîlerin de gayr-i uzvîlerin de esâsı birdir. Meselâ canlı bir mahlûku yaktığımız zamân bu canlı mahlûk tamâmiyle gayr-i uzvî bir şekle giriyor. Kalan mevâddm bir kısmı uçup havâya kanşüğı gibi bir kısmı da yine gayr-i uzvî olduğu hâlde, gözle görülebilecek bir hâlde bakî kalıyor ve hiçbir zerre bile arada mahv olmuyor.
İşte yalnız bu tecrübe, fikrimizden hayât kuvveti nâmmdaki nazariyyeyi silmek için bizi kâfi derecede tenvir eder. Çünkü kuvvet aslâ mâddeden ayrılamaz, şu hâlde bütün hareketler birtakım hâssalar ve atomlarda mündemiç kuvvetlere inkılâb ediyor demektir. Atomlann vasıflarma gelince, bunlar aslâ mahv edilemezler. Ve tahsil görmüş hiçbir kimsenin hâtır ve hayâline gelmez ki, bir müvellidü'l-mâ cüz'-i ferdî herhangi bir ıızviyyet arasmda başka ve hâricde başka bir [639] kânûna tâbi' olarak icrâ-yı fa'âliyyet etsin! Ta'bîr-i âherle bu cüz'-i ferde â'id olan lâ-yetegayyer hâssa, kendisinin bir uzviyyet içine dâhil olduğu zamân mevcûdiyyetini muhâfaza edemesin! Hayâtta ne yoni mâddeler ne de yeni kuvvetler husûle gelemez, husûle Solen şey ancak tahavvüllerdir, bu tahavvüller de kuvvetin o>ahv edilemeyeceği ve yalnız bütün kuvvetlerle hareketlerin yokdigerine mu'âdil olduğu kânûnu dâhilinde husûle gelirler. Of adalı takallüsde ve her uzvî fa'âliyyetde bir mikdâr harâret olur ki, bu gayb olan harâret mahdûd ve mu'ayyen ve Osûle gelen harekete tamâmiyle mu'âdildir.
Uzvî ve hayâö bir vücûdda muhtelif hâssalar görülürse, bu hâssalarm husûsî bir kuvv tâbi' olduğunu değil, bi'l-akis bazı kimyevî terkîblere vJb^ terkîblere â'id vasıflara tâbi' bulunduğunu tasdik etmelidir hâlde vücûdumuzda hissettiğimiz kuvvet, ayrıca bir hayât kuvveti ve husûsî bir esâs değil, belki mevcûd tabî'î kuvvetlerin bir hulâsası ve neticesidir. Uzvî bir halîta, kendi nefsinde birçok gayr-i uzvîlerin câmi' olduğu hâlde [640] husûsî bir kuvvet değil, belki bu câmi' olduğu cisimlerin cüz'-i ferdlerine â'id kuvvetlerin mahsûlesini izhâr eder. İşte bu sûretle düşünülmeğe devâm olunursa uzvî âlemin nasıl inkişâf ettiğini ve hiçbir husûsî hayât kuvvetine muhtâc olmadan birkaç ibtidâ'î noktadan nasıl meydâna geldiğini pek kolaylıkla anlayabiliriz. Bu husûsa dâ'ir "İlk Nesü" ser-levhalı bahsimizde epeyce tafsilât verilmiştir.
excursíones en estambul yazdı ve sundu..