excursíones en estambul ile madde bilgileri44
evet arkadaslar sizlere emn güzel bilgileri yazan excursíones en estambul diyorki iNarcısse reııetıer ısmınae Dir i^ransız batmış bir kurtularak First Red Rock nâmındaki kabile arasmda yedi sene ikâmete mecbûr kaldı. Bu zâtm iddi'asına mezkûr kabile hiçbir dîne ve aslâ Allah fikrine mâlik Kezâlik Latham AvustralyalIlardan bahs ederken, bunların ^ kaba bir dîne olsun mâlik olmadıklarım ve böyle bir i'til^âj hâsıl etmek için zihinlerinin henüz pek geri bulunduğunu söylüyor. Bir misyonerAsya'ya gelince, medeniyyetin bu eski beşiğinde dahî bu kabîl [588] misâller az değildir. Burada da öyle dînler, şöhret kazanmış ve her tarafa intişâr etmiş öyle i'tikâdlar vardı ki
Pâgou hükümetindeki Karen ahâlîsi ne Allah'a inanırlar ne de şeytânlarm, cinlerin te'sîrâtma kâni'dirler. pasummah Labar sükkâm Sumatra adasmda ikâmet ettikleri jıâlde ne bir putları ne bir sanemleri vardır ne de bir fikre );âni'dirler, Allah'm vücûduna dahî hiçbir zamân tamâmiyle );âni' olmamışlardır.
Hindistân'm ilk kabilelerinden olan Dschuangalılar kendilerini ilk insânlarm mahlûku olmak üzere tanırlar. Hiçbir sihre i'tikâdlan yoktur. İngiliz mîr-alâylanndan Dalton'un ifâdesine nazaran lisânlarmda Allah, semâ, cehennem kelimeleri mevcûd değildir. Âhirete dâ'ir de hiçbir malûmatları yoktur, felâket hâlinde güneşe tavuk kurbân ederler. Bu sûrede mahsûllerinin de bereketli olacağına kâni'dirler. Bunlardan gayri belli başlı bir âdetleri yoktur. Hindistân'm dîger bir kabilesi olan Kasialılar böyle bir hâlde tavuk kesecek yerde (Timurta kırmağı tercîh ederler. Doktor Hooker'a [589] göre bütün dînleri bundan ibârettir. Amami Oschima'nm Liou-Kiou adasınm bahtiyâr sâkinlerine gelince. Doktor Döderlein'm iddi'âsma göre bunlar ne Allah ne ibâdet ne ma'bed ne de râhib tanımazlar. Yegâne i'tikâdlan ecdâda hürmetten ibârettir. Onlarm memleketierinde on altı gün ikâmet etmiş olan mezkûr doktorun beyâmna göre bu türlü bir i'tikâd Sinto dîninin esâsım teşkil eder ki, bu dîn hâl-i hâzırda Japonya'da câridir. Bi'l-hâssa Japonlara gelince, onlar dahî ne Allah'a ne de âhirete inanmazlar. Japon kavmi dinsiz bir kavimdir. Amerika seyyâhlarmdan Burrovv'un iddi'âsma nazaran Japonlar mâddî bir kavimdir. Bununla berâber İngiliz seyyâhlarmdan Alcock tasdik eder ki, arz üzerinde hiçbir kavim Japonlar kadar tahsile vema'ârifemüsta'id değildir.
Asya'da bulunan putperest dînleri arasmdan en meşhûru buda dînidir ki, bundan bi'l-âhere uzun uzadıya bahs edeceğiz, bu dînde Allah, ebediyyet fikirleri yoktur. Âlî bir gâye olmak Ü2ere adem irâ'e olunur. Çin'de [590] bulunan iki dîn dahî bu sûrede Allah fikrinden mu'arrâdu. Çin lisânında Allah ve hâlik Ösirlerini ifâde edecek bir kelime dahî yoktur. Birçok seyyâhlarm te'sîs ettikleri münâsebetler neticesinde ^aşılmıştır ki, Çin ahâlîsüûn bi'l-hâssa münevverleri ihtivâ 6den büyük bir kısnu tamâmiyle dinsizdir ve hiçbir ibâdetle ‘"«lûf değildir. Dîger cihetten Ârîler'in -ki bunlar vahdet-i
Louis Büchner
mevcûd değildi. Schopenhauer'a göre Allah akîT^ ^ denilen şey Mûsevîler tarafından îcâd olunmuş ve bi'l-â^e
Hristiyanlığa ve Islâmiyyet'e nüfûz etmiştir. Esâsen bu iki so dîn Judaizm denilen Mûsevî dîninin birer şu'besinden başka şey değildir.
Hattâ Avrupa'da dahî hiçbir dîne mâlik olmayan birçok kavimler bulmak mümkündür. Avusturya İmparatoru kendi memleketi dâhilinde son icrâ ettiği bir seyâhatte gazetelerin rivâyetine nazaran Galiçya'daki Kolomes şehrinde Huzulen tesmiye olunan ve vücûdlarmm teşekkülü fevka'l-âde olan bir kısım halka tesâdüf etmiştir. Bu adamlarm her [591] ne kadar tabfatleri gâyet mükemmel ise de hiçbir dîn ile mütedeyyin değildirler. Yalnız senede bir kere şehirlerinden geçen bir köy papazı yeni doğanları vaftiz eder. Bununla berâber sâkin ve nâmûskârâne bir hayât yaşarlar. Kiliselerin teseUîlerine muhtaç olmaksızm ölürler ve i'tikâdlarmca semâya giderler... Çingeneler ise bütün Avrupa'ya, hattâ dünyânm msfma yayılmışlarken, Leland nâmmdaki mü'ellifin tedkîk ve taharriyyâtma göre tamâmiyle dînsiz kalmışlardır. Bu kavimde hiçbir dîn eseri yoktur, hattâ bir memlekette yerleşnuş ve asırlarca yaşamış olanlarmda dahî bu esere tesâdüf edilemiyor.
Dinî ma'lûmatm ademi bizim aramızda, yani tahsil ve terbiye görmüş kimselerde dahî bâkîdir. Ekseriyyâ büyük şehirlerin ve bi'l-hâssa Paris ve Londra'nm senevî neşr olunan polis defterlerinde, hattâ Allah, ebediyyet, dîn gibi kelimeleri aslâ bilmeyen birçok kimselerin isimlerine tesâdüf olunur. Edilen tedkîklere nazaran İngiltere'de henüz ayağını bir kiliseden içeri atmamış ve papaza aslâ i'tirâf-ı cürm eylememiş [592] milyonlarca inşân mevcûddur.ı Edouard Meystre nâmında bir dilsiz-sağır hakkmda Hirzel tarafmdan neşrolunan uzun bir makâlede bu zâtm hiçbir dînî fikre mâlik olmadığı gösterilmiştir. Kendisine bu kabîl fikirler öğretilmek istenildikçe kat'iyyen mümâna'at etmiştir. Kezâlik Julia Brace isminde bir sağır-dilsizle Laura nâmmda bir kör-sağır-dilsizin dahî aym sûretle hareket ettikleri vâki' ve
^^zda zekânın fıkdânmdan bahs ederken bu kabîl alîl jpsânlarm tamâmiyle hayvânlar gibi olduklarını ve kendi hemcinsleriyle münâsebette bulunmadıkları cihetle tekâmül etmiş bir fikre mâlik olamadıklarım söylemiştik. Eğer tabaat kendi hukûkunu tahsil ve terbiye ile te'mîn etmemiş olsaydı cibiUî blarler denilen şeylerle şimdiye kadar hiçbir şey yapüamanuş olacakta. Çünkü bütün fikirler müktesebdir, bizim tefekkürümüze ve diğerlerinin tefekkürlerine medyûndurlar ve aslâcibiUî değildirler. [593]
Şayed bazı kimseler Allah fikrini cibilli add ederlerse şübhesizdir ki, aym zamânda fenâ bir rûhım ve şeytânm ve birçok cinlerin dahi cibilli olduklarım iddi'â mecbûriyyetinde kalırlar. Çünkü fenâ bir rûh i'tikâdı ve bu rûhun insânlara düşman olduğu ve her fırsattan istifâdeye kıyam ettiği birçok kavimlerin an'aneleri arasmda ehemmiyyetle telakki olunacak derecede bir tutulmuştur. Hattâ bu ikinci i'tikâd birincisine, yani Allah fikrine nazaran daha kuvvetlidir.
"Fenâ ve zâlim rûhlara, yani şeytânlara ve cinlere i'tikâd Allah ve iyiliğe i'tikâdtan daha umûmidir" (Darvvin).
Hattâ birçok vahşi kavimler vardu ki, yalmz şeytân ve cinleri takdis ederler, onlara ibâdet ederler. İyi rûhlara karşı tamâmiyle lâ-kayddırlar. Hristiyan dininde i'tikâd olunan şeylerin büyük bir kısmım şeytân mes'elesi teşkil eder. Bu doğrudur. Çünkü böyle bir mes'ele ihdâs edilmemiş olsaydı Hıistiyanlık nokta-i nazarmdan dünyâdaki şerlerin ve fenâlıİdarm izahı aslâ mümkün olamayacaktı. [594]
Allah fikrinin menşe'ini Ludvvig Feuerbach kadar kat'i bir sûrette izah eden olmamıştır. Bu zât ulûhiyyete ve Allah'm esâsına dâ'ir olan bütün i'tikâdlara antropomorfizm ismini veriyor ki, insâmn düşüncelerinden ve kendi şahsiyyetini fevka'l-âde mükemmel bir sûrette tasvir etmesinden başka bir şey değildir. Feuerbach Allah fikrinin esâsım aradığı zamân, bu esâsı beşerin tabfatteki istiklâl ve esâret hislerinin yekdiğerini te'âkub etmesinde bulmuştur.