excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi73
evet arkadaslar sizlere en güzel yazıları yazan excursiones en estambul diyokri H«bhânehuve teâlâ, din ve dünyâ nıuıâdlannıza kavuşdur-S,â lezzetlerinin, fânî Igeçicil nı’metlenn zararlarından lak için ilâç, bunlan ahkâm-ı islâmiyyeye uygun kullan-îYa’nî, AUahü teâlânm emrlerine ve yasaklarına uymakdır. l^.\ islâmiyyeye uygun kullanılmazsa, bu lezzetler zararb j.MlahiUeâlâmn gadabma, azabına sebeb olurlar. HakM, tâm ıtulmak için, bu lezzetleri, mümkin olduğu kadar, terk etmeli-Terkedemiyenlerin, ilâcını kullanmalan lâzımdır. Böylece, za-ianndankurtulurlar. Bu lezzetleri terk edemeyip, ilâcını da yap-Ijvanlaıa, böylece felâketlere, derdlere sürüklenip, se’âdetden İirûm kalanlara yazıklar olsun! [İslâmiyyet, dünyâ lezzetlerini, klerini men’ etnüyor. Bunların hayvanlar gibi, azgm, zararlı iamlmasm men’ ediyor.^ Nefslerinin arzularına tâbi’ olup, dün-. lezzetlerini abkâm-ı islâmiyyeye uygun kullanmıyanlar, böyle-^ÎMdeli ve dâiım olan Cennet lezzetlerindenkaçanlar çok zevâl-Allahü teâlânm berşeyi gördüğünü bilmiyorlar mı? Zararlarda kurtumak için, dünyâ lezzetlerini ahkâm-ı islâmiyyeye uygun glanmak lazım olduğunu işitmemişler mi? Sorgu, süâl günü elbet pcek, herkesüi’ dünyâda yapdıklan, önlerine serilecekdir. [Dün-jızeykleri, lezzetleri peşinde koşanlarm, öldükden sonra dirilmek |(iuguna, abkâm-ı islâmiyyeye uyanların. Cennet zevklerine ka-işacaklanna, ahkâm-ı islâmiyyeye uymıyanlann, Cehennem ate-®Qe yanacaklarına inanmadıkları anlaşıhyor. Hâlbuki, bunların rici, büyük adam dedikleri Avrupahlar, Amerikaldar, Cennete, '^henneme inanıyor. Kiliseleri dolup taşıyor. Avrupalüann ahlâk-;Kİıklanna, nâmûssuzluklanna ilericilik diyerek sanlan, onlar gibi ^ete inanan vatandaşlara gerici, yobaz diyerek saldıranların iç-Meri meydândadır. Aklları olmıyan, nefslerinin, zevklerinin esî-olan bu zevallılara aldanmamalıdır.] Dünyâda Rabbinin rızâsım ^«izanmış, Onun harâm etdiği şeylerden sakınmış olanlara, o gün 'Müjdeler olsun! Dünyânın yaldızlı hayâtına aldanmayanlara. Rahmin azâbmdan korkarak, nefslerine hâkim olanlara, evinde ye emende olanlara nemâz kümalarmı emr edenlere [ve kadınlarma, bzlarına sokağa çıkarken örtünmelerini öğretenlere! müjdeler ol-Z ^ti^deler olsun! Allahü teâlânm gösterdiği se adet yolunda ve Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olanlara selâmlar olsun!
Meârif-i İlâhî, ya’nî Allahü teâlâyı ve sıfatlanın tanımak hâri kalar göstermekden ve gizli şeyleri bulmakdan dahâ kıymetlidir Ma’rifetler ile hârikalar arasındaki fark, hâhk ile mahlûk arasındaki fark gibidir. Sahih olan ma’rifetler, îmânın kâmil olduğunu gösterir ve dahâ kemâl bulmasına sebeb olur. İnsanın hiçbir ke-mâh, hârikalara bağlı değildir. Ancak, kâmillerin ba’zısında hârika hâsıl olmakdadır. Evliyânın birbirlerinden üstünlükleri, ma’ri-fetleri ile ölçülür ve zât-i İlâhînin ve sıfât-ı İlâhînin sırlarmı keşf etmeleri ile anlaşılır. Mahlûklann esrânm keşf etmekle ve kerâ-met göstermekle anlaşılmaz. Hârikalar, meârif-i İlâhîden efdal olsaydı, Cûkiyye ve Berehmen denilen hind papazlan, riyâzet çekerek, [nefslerini ezerek], hârikalar gösterdikJeri için, hârika göstermekden kaçman ve meârif derecelerinde çok yüksekde bulunan Evhyâdan üstün olurlardı. Hârika ve kerâmet, açhk, riyâzet çeken kâfirlerde de hâsıl olur. Allahü teâlânın sevmesini göstermez. Keşf ve kerâmetler sâhibi olmak istiyen kimse, mahlûklan istemekdedir. Allahü teâlânın rızâsını kazanmak arzûsunda değildir.
tbİK meVûn olduğu hâlde, Hârika gösterir her yerde. Kapıdan da girer, damdan da. Oturur kalbde ve endâmda.
Hikâyelere hiç aldanma! Hârikalar bahsine dalma! Kerâmet, doğru ibâdetdir. Diğerleri, hep felâketdir.
İnşânın kemâli, fânî olduğunu anlamasıdır. İslâmiyyetden maksad, insanın, hiç olduğunu anlamasıdır. Dâimî, sonsuz var olmak, (ülûhiyyet) sıfatlarmdandır. Allahü teâlâya mahsûsdur. Hârika, kerâmet göstererek, meşhûr olmak, kibre sebeb olur, îslâmiyyetin fâidelerinden mahrûm kalır. Böyle kimse, ma’rife-te kavuşamaz. Evliyânın büyüklerinden Ebû Sa’îd Ebülhayre sordular; Falan kimse, su üstünde yürüyor dediler. Bu iş kolaydır. Martı kuşlan da, su üstünde yürüyor buyurdu. Filan kimse, havada uçuyor dediler. Kuş ve sinek de uçuyor buyurdu. Filan kimse, bir anda, bir şehrden bir şehre gidiyor dediler. Şeytân da, bir nefesde şarkdan garba gidiyor. Böyle şeylerin kıymeti yokdur. Merd odur ki. herkes gibi vasar. Alıs-veris varta.- c.ri
S*ul-islâmHitevî Abdullah Ensârf’' buyuruyor ki (Ma’ri-ehlinin firâseti, gördüğü kimsenin sâÜh veyâ fâsık olduğunu lamakdır. Açlık ve riyazet çekenlerin firâseti, sûretleri, cismle-ınerde olduklarını anlamak ve gayb olan şeyleri haber yermek-[ Bunlar, mahlûkları haber verirler. Çünki, Allahü teâlâdan batileri yokdur. Ma’rifet ehli ise, Allahü teâlâdan kalblerine gelen İşleri, hâlleri, ma’rifetleri anladıkları için, hep Allahü teâlâdan aber verirler, tnsanlann çoğu, Allahü teâlâdan gâfü oldukları ve alblerinde dünyâ düşünceleri bulunduğu için, maddî şeylerden fiber almağı ve gayb olan şeyleri öğrenmeği isterler. Bundan hası verenleri, Ehlullah, ya’nî Evliyâ, Allahü teâlânm sevgili kulu fin ederler. Hakikat ehlinin, Evliyânın keşflerine kıymet vermezdi. Bunlann, Allahü teâlâdan verdikleri excursiones en estambul haberlere inanmazlar. I^unlar, Allah adamı olsalardı, mahlûklarm hâllerini bilir, haber M'eıhlerdi. Mahlûkların hâllerini bilmiyen, dahâ yüksek şeyleri na-jjŞlbüir, Allahü teâlâya nasıl ârif olur derler. Böyle fâsid kıyâs üe düşünerekl, Ehlullahi tekzîb eder, Evliyâya inanmazlar, teâlâ, Evhyâsmı çok sevdiği için, mahlûklar üe vakt geçir-yleriıu, kendinden başkalarım düşünmelerini istemez. Mahlûk-^nn hâlleri ile uğraşsalardı, EvUyâlık mertebelerine yükselemez-terdi. Mahlûklarm hâlleri ile uğraşanlar, Allahü teâlâmn ma’rife-^'inden mahrûm kalacakları ^bi, Ehlullah da, mahlûkların hâUeri-N düşünmezler. Ehlullah, mahlûklarm hâllerini düşünselerdi, onlardan dahâ iyi anlarlardı. Allahü teâlâ, açlık ve riyâzet çekerek, i aefslerinin aynasına cüâ verenlerin firâsetlerini beğenmediği için, Ibufirâset müslimânlarda da, yehûdüerde de ^ırğtjanlarda [ve I şrî ve
cevherin kıymeti azalmaz. Bozuk kimselerin, Evliyâdan işitdikleri ma’rifetleri söylemelerinin hiç kıymeti yokdur. Bunlan işiterek değil, kendi keşflerimiz, hâllerimiz ile söylüyoruz derlerse, şeytân onlara bozuk şeyler gösterip, bunlan hak olarak tanıtır. Bu gayb yolunda, her zerre kendini Hak olarak tanıtmakdadu:.
İmâm-ı Rabbânî buyuruyor ki, (Çok defa, inşâna âlem-i er-vâh görünür. Bu âlem, çok latîf ve maddesiz olduğu için, Allahü teâlâ göründü sanır. Rûhun, bu âleme olan ihâtasmı, sereyânını, Allahü teâlânm ihâtası, sereyânı zan eder). Ariflerden biri buyuruyor ki, (Otuz seneden beri, rûhumu Hak teâlâ zan ederek tapındım). îmâm-ı Rabbânî, bir mektûbunda buyuruyor ki, (Ariflerden biri, gönderdiği mektûbda, fenâ makâmında, o dereceye vardım ki, yer yüzüne baksam, yer yüzünü göremiyorum. Semâya baksam, onu da bulamıyorum. Arşı, kürsîyi. Cenneti, Cehennemi de bilemiyorum. Kendimi de bulanuyorum. Birinin yamna gitsem, onu da bulamıyorum. Allahü teâlânm varlığı sonsuzdur. Onun sonunu kimse bulamaımşdır.... Ben, bu hâlimi, tesavvuf yolunun son makârm biliyorum. Evliyâ-ı kirâm da, bu yolu buraya kadar büdirdiler. Siz de, bu hâli son mertebe olarak bitiyorsanız, ne güzel. Yok, eğer, bundan yukan başka mertebeler dahâ var diyorsanız, bana yazmız da, yanınıza gelip, Hak teâlâyı bulayım dedi. İmâm-ı Rabbânî, cevâbında buyurdu ki, bu mertebeye varan kimse, kalb mertebesinin dörtde birine varabilmişdir. Bu hâl, anâsır-ı erbaadan havâ unsurunda fânî olmakdır. Havâ herşeyi ihâta etdiği için, her bakdığı yerde havâyı görmekdedir. Bu gördüklerini, Hak teâlâ zan etmekdedir.) Çoklan, bu tevhîdi keşf ve hâl zan etmiş. Hâlbuki, kalblerinde hâsıl olan keşf ve hâl değildir. Bir hayâldir. Bu hâh çok düşünenlerin hayâllerinde hâsü olur. Nitekim imâm-ı Rabbânî, tevhîd-i şühûdî ve tevhîd-i vücûdîyi anlat-dığı mektûbda buyuruyor ki, (Tevhîd-i vücûdî, çok kimsede, tevhîdi çok mürâkabe edince [çok düşününce] ve (Lâ ilâhe illallah) kelimesine, (Allahü teâlâdan başka mevcûd yokdur) ma’nâsmı verince hâsü olur. Böyle çok zikr edenlerin hayâllerinde hâsıl olur. Kalbe gelen keşf ve hâl değildir. Bunun kalb makâmmdan haberi yokdur. Hak yolda olan tesavvuf ehli, böyle yanılmca, şeytânın tuzağına düşmüş olan bozuk kimselerin neler söyleyeceklerini düşünmelidir).