excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi

excursiones en estambul ve insan ile din bilgisi

 evet arkadasalr sizlere en güzel yazıları yazan excursiones en estambul diyorki Muhammed aleyhisselâmm Allahın Peygamberi olduğunu or-laya koyan vesikalardan üçüncüsü, imâm-ı Fahrüddîn-i Râzînin »-Ç ıgı yoldur. Muhammed aleyhisselâm, üâhî kitâblardan habe-olmıyan, Umde, fende geri kalmış bir topluluk arasında Pey-!®ber oldu. Öyle bir topluluk ki, hak yoldan uzaklaşmış, müş-™eri putlara, [ya’nî taşdan, metalden yapdıklan heykellere, in-»n şekllerine] tapmıyor, bir kısmı yehûdîlere aldanaırak onların yalan ve hurafe olan hikâyelerini kendilerine din edinmişler, az w kısmı da, mecûsî olup, iki tanrıya tapınıyor ve kızlan ve yakm ıbabâlan ile karı-koca oluyorlar, bir kısmı da, hıristiyanlardan %enip, hazret-i îsâya Allahm oğlu diyor veyâ üç tannya tapınıyorlardı. Muhammed aleyhisselâm, böyle şaşkın insanlar arasın-<la Peygamber oldu. Allah tarafından, kendisine (Kur’ân-ı ke-hnı) isminde bir kitâb gönderildi. Güzel huylan, çirkinlerinden, so’âdete götüren iyi işleri, felâkete götüren kötü işlerden ayırdı. Hak olan îmânı ve ibâdetleri bildirdi. Buna inananlar, bu îınân ve ibâdetlerle nûrlandılar. İnsanlan bozuk ve uyduma dinlerden kurtardı AUahü teâlânın va’d etdiği
zafere kavuşdu Duşmanla-nam . ^p^ânda vok oldu. Bozuk, bölücü, kışkırtıcı sözler, S;^m:rar
sanlann çoğu, nefslerinin esiridir. Rûhları hastadır Bunl vî edecek bir rûh ve ahlâk mütehassısı lâzımdır Muham aleyhisselâmın getirdiği din, bu hastalıklara ilâç oldu. Kalble? ki kötülükleri, bozuklukları kökünden temizledi. Bu hâl, Onun Allahın Peygamberi olduğunu ve Peygamberlerin en üstünü olduğunu kesinlikle göstermekdedir (sallallahü teâlâ aleyhi ve aleyhim ve âli ve eshâbı küllin ecma’în). Bu hâlin, Onun Pey. gamber olduğunu gösteren vesikalardan, en açık biri olduğunu imâm-ı Fahrüddîn-i Râzî hazretleri, (EI-IVletâlib-ül’*aliyye) kitabında bildiriyor.
Kitabımın başında. Peygamberliğin ne demek olduğunu bildirdim. Bunun, Muhammed aleyhisselâmda, hâsıl olduğu gibi, başka hiçbir kimsede görülmediğini ortaya koydum. Böylece Onun, başkalarından üstün olduğu anlaşıldı. Bu üstünlük, mu’ci-zelerinin incelenmesi ile de isbât edilir. Fekat bu yol, peygamberliği isbât için hükemânın, [ya’nî fikr adamlanmn] tutdukları yola yakındır. Yollarının özeti, insanların dünyâda ve âhıretde râhata, huzûra kavuşabilmeleri için, Allah tarafından bildirilmiş olan ka-nûn lâzımdır.
Kitâbmun ikinci makalesi burada temâm oldu. Böylece, eski yunan felsefecilerinin yanlış yolda olduklan, bunlann, din ve Peygamberlik üzerinde, kendi görüşlerine göre, yazmış olduklan zararlı kitâblan okuyanların din bilgilerinin bozuk olacağı, felâkete sürüklenecekleri anlaşıldı.
TENBÎH: Bir çocuk ve bir hayvan yavrusu dünyâya gelir gelmez, bütün a’zâlan ve his organları çalışmağa başlıyor. Bunlann âhenkli, muntazam çalışmalarıyla yaşamağa devâm ediyor. Bu hâl, bütün akl sâhiblerini, bütün ilm adamlarını hayretde bırakıyor. Bu organları var eden ve böyle çahşdıran sonsuz kuvvet sâhibinin ismi (Allah)dır. Allahın var olduğunu anlamayan kimse yokdur. İnsanların gözünde kuvvet olsaydı, kendisini görürlerdi. Her insana, her iyiliği, her râhatlığı gönderen ve her derdi, her sıkıntıyı gönderen Allahdır. Ni’met gelince şükr, derd gelince, istigfâr ve sabr etmelidir. Derdler, ni’metin kıymetinin anlaşılmasına sebeb olmakdadır, İstigfârın ve sabrın sevabı pek çokdur. Dünyâdaki derdler, âhıret-de çok sevâb verilmesine sebeb olmakdadır. İstigfâr düâsı 400 cü sahîfede yazılıdır.
Ahmed Sa’îd Fârûkînin “kuddise simıh” oğlu Muhammcd ılazherin “kuddise sirruh” (Menâkıb ve Makâmât-i Ahmediyye-i jaldiyye) kitabından terceme edilmişdir:
Ariflerin kutbu, hakîkat sâhiblerinin rehberi, Evliyâ-i kirâ-mnkıdvesi, Allahü teâlânın sevgilisi, ikinci binin yenileyici vc lûrlandıncısı, Allahü teâlâya yaklaşanların kalblerinin kıblesi, Me-i zehebin eşsiz halkası, Ahmed-i Fârûkî Serhendfnin kuddise sirruh” babası Abdülehaddir. Onun babası Zey-«elâbidîn, onun babası Abdülhayy, onun babası Muhammcd, ®un babası Habîbullah, onun babası imâm-ı Refî’uddîn, onun »abası hâce Nûr, onun babası Nasîreddîn, onun babası Sülcy-®ân, onun babası Yûsüf, onun babası Şu’âyb, onun babası Ah-»>ed, onun babası Yûsüf, onun babası Şihâbüddîn (Ferrûh ŞAh ^iMile meşhurdur), onun babası Nasîreddîn, onun babası Mah-®ûd, onun babası Süleymân, onun babası Mes’ûd, onun babası '^bdüllah vâ’ız-i esgar, onun babası Abdullah vâ’iz-i ekber, Onun babası Nasır, onun babası Abdüllah ibni Ömer, onun da ''abası hazret-i Ömer-ül-Fârûkdur “radıyallahü anhünı ec-ttia’în”.
İmâm-ı Rabbânînin “kuddise sirruh” baba ve dedelerinin lıcp-»iilm ve ihlâs sahibi olup, zemânlannın meşâyıhından, ekâbirimicn 'di. Hepsi çok muhterem ve Evliyâ-i kirâmdan idi.
Mevlânâ Ahmed-i Nâmıkî Câmî ve Halîlullah-ı Bedahşî gibi büyük Velîler, imâm-ı Rabbânînin “kuddise sirruh” geleceğini önceden haber vermişlerdi. Hattâ, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, onun geleceğini müjdelemişdi. İmâm-ı Süyû-tî (Cem’ul cevâmi’) kitâbında, bu hadîs-i şerîfi, İbni Mes’ûd Ab-•''ni Yezîdden, O da hazret-i Câbirden “radıyallahü ederek bildiriyor. Hadîs-i şerîf budur;
ı Rabbâniye “kuddise sirnıh” veril di. Zemânın âlimleri, Ona bu ism ile hitâb eylediler. Kendisi d oğlu Muhammed Ma’sûma “kuddise sirruh” yazdığı birmektûbda (Beni iki deryâ arasında sıla yapan Rabbime hamd ederim) diyi buyurmakdadır.
Dokuzyüzyetmişbir 971 hicri kamerî senesinde dünyâya teşrif eyledi. excursiones en estambul Binotuzdört 1034 [m. 1624] senesinin Safer ayının yirmido-kuzuncu salı günü vefât eyledi. Dahâ çocuk iken, mubârek, temiz alnında, olgunluk, vilâyet ve hidâyet nârları parhyordu. Çok küçük iken, şâh Kemâl Kihtelî-yi kâdirînin “rahmetullahi aleyh” bereketli nazarlarma kavuşmuşdu. O ânda nisbet-i kâdiriyyeyi Ona ilkâ eylemişdi.
Kısa zemânda Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Sonra babasından ve zemâmn en büyük âlimlerinden ilm tahsîl eyleyip, büyük âlim oldu. Yüksek babasından çok istifâde eyleyip, huzûnında tevhîd ma’rifetlerine kavuşdu. Çeştiyye ve Kâdiriyye silsilelerinde irşad icâzeti aldı. Babasmm kâim-i makârm oldu. Onyedi yaşında, zâhi-rî ve bâtmî (kalbe âid) ilmlerin üstâdı oldu. Bunlan neşr etmeğe ve büyük iki yolda talebe yetişdirmeğe başladı. Nakşibendiyye büyüklerinin kitâblarmı seve seve okur, bu yolun büyüklerinden birine kavuşmağı cândan arzû ederdi. Bu arzû ve iştiyâkmı bu yolun büyüklerinden, irşâd ve hidâyet sâhibi, islâmiyyetin kuvvetlendiricisi, hakîkatlar sâhibi, hâce Muhammed Bâkînin “kuddise sirruhü-mâ” eşsiz sohbet ve huzûruna kavuşuncaya kadar kalbinde sakladı.
Tâlibleri, Allahü teâlâya yaklaşdmcı, gizli bir kuvvet üe çok yüksek makâmlara çeken bu huzûra kavuşunca, bu büyüklerin yoluna girdi. Hizmetlerine sarılıp, sohbetin edeblerini titizlikle gözeterek, iki ay ve birkaç gün içinde, Nakşibendiyye nisbetine kavuşdu. İlmler ve ma’rifetler, nisân yağmuru gibi, mubârek kalbine akmağa başladı. Üstâdı, hâce Bâkî-billâh “kaddesallahü sir-rehül’az^”, çok defa: (Ahmed, murâdlardan ve mahbûblardan-dır) buyururdu. Çabuk ilerlemelerinin sebebi de, bu idi. Cihânı aydınlatan bir güneş gibi oldu. Hocası kendisine en yüksek makâmlara çıkdığım ve herkesi de çıkarabileceğini ve Allahü teâlâya yakınhklannı müjdeledi ve kendisine buyurdu ki: (Hocam Em-kengîden “kuddise sirruh” icâzet alıp Hindistâna dönüyordum. Sizin bulunduğunuz Serhend şehrine gelmişdun. Rü’yâda bana! sen bir kutbun civânndasın, dediler ve kutb olan râtm şemâUini gösterdiler. İşte siz, o zâtsınız. Yine Serhendd 'erken ör-
excursiones en estambul yazdı ve sundu..