estambul tours ve islam savasları77

estambul tours ve islam savasları77

 sizlere en güzel bilgileri yazan estambul tours diyorki batıya kadar iman ehlini heyecana getirip Kur’ân’ın hâzinelerinden istifade ettirip, gözlerini açtırdı.
 estambul tours
Resûlullah (s.a.v.) bir hadislerinde kurtuluşa eren topluluk için “Bunlar kimlerdir?” diye sorulduğunda şu cevabı verdi:
“Benim ve ashabımın üzerinde bulunduğu yolda olanlardır.
Kureyş kabilesi. Milâdî beşinci asırda Haşimilerve Ümeyye Oğulları olmak üzere iki düşman gruba ayrılmışlardı. Haşimiler, peygamberin büyük dedesi olan (D. 443) Haşim Bin Abdül Menafin soyundan geliyordu. Mekke’de mühim görevleri bu soy mensupları üstlenmişti. Hz. Ali işte bu kola mensuptu.

Ümeyye Oğullan ise Abduşşems bin Abdülmenaf m oğlu Ümeyye’tıin neslidir. Muaviye de bu soya mensuptur.
Aynı soya mensup bu iki aile Kureyş kabilesinin reisliğim üstlenme konusunda kıyasıya bir rekabete girişti. Aralarında çeşitli sürtüşmeler yaşandı. Son Peygamber’in Haşimî soyundan gelmesi Ümeyye Oğullarını kızdırdı. Ona uzun zaman iman etmemekte direndiler. Hatta karşı çıktılar. Bu rekabet Ümeyye Oğullarının ileri gelenlerinin Müslüman olmalarıyla söndü ise de yine alttan alttan devam etti. Nihayet Hz. Ali’ye biat edildiğinde yeniden gün yüzüne çıkü.
B. Zaman Hazretleri burada Emevilerin haktan sapmalarına karşı ancak Haşimilerden Hz. Ali (r.a.) gibi biri gerektiği için İlâhî hikmetin onu hilâfet noktasında sonraya bıraktığını nazara vermektedir. Ehli Beyt mensubu olarak Hz. Ali yaklaşık 6 yıl halifelik yaptı. Ondan sonra oğlu Hz. Haşan 6 ay kadar Şam bölgesi ve Muaviye’yebiat eden diğer Müslümanların dışındaki halkın halifesi oldu.
Hz. Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer-i Sadık gibi ehli beyt silsilesinin önde gelen isimleri ise idarecilik mânâsında hiçbir zaman halife olmadılar.
Hazreti Ali zamanındaki savaşlar ve mahiyeti A- Cemel Vakası
B. Zaman Hazretleri’nin görüşlerinde dile getirdiği üzere Cemel Vakası denilen, Hz. Ali, Hz. Talha, Hz. Zübeyir ve Aişe-i Sıdıka (r.a.) arasında olan savaş adâlet-i mahza (gerçek adâlet) ile adâlet-i izafıye-nin (kulun selameti için çoğunlueu feda eden adâlet) mücadelesidir
ATadâleti mahzay. esas edip şeyheyn (4 halife devri) gibi I a^ere gitmek için içtihad etmiş muarızları ise “Şeyheyn za-
‘’^Jnda İslâmiyet’teki hâlislik gerçek adâleti uygulamaya müsait "!"Îakat zamanın geçmesiyle İslâmiyetleri zayıf çeşitli kavimler yjniin sosyal hayatına girdikleri için izafi (göreceli) adaletin tatbi-l^oçokzor!” diyerek az zararlı olanı tercih etme denilen izafi adalet j^^rine içtihat ettiler. İçtihat münakaşasına siyaset girdiği için sa-netice verdi.
B- Sıffîn Savaşı
IHz. Ali’yle Muaviye arasında geçen bu savaş ise hilâfet ve salta-
jatın savaşıdır. Yani Hz. Ali ahkam-ı dini (dini hükümler) ve ilam jakikatine ve ahireti esas tutup saltanatın bir kısım kanunlarını ve «setin merhametsiz gerçeklerini onlara feda ediyordu. Hz, mua-1^? ve taraftarları ise İslâmiyet’in sosyal hayatını saltanat siyasetleri Jelıiıvvetlendirmek için azimeti (tam dindarlık, dinin emirlerini ti-lizlikJeyerme getirmek) bırakıp ruhsatı (müsaade) tercih ettiler. Halaya düştüler. Hicretin 37. yılında bu savaş başladı.
Bu olay İslam birliğinin de bozulmasına yol açtı. Hz. Haşan ve Bz. Hüseyin’in Emevilere karşı mücadeleleri ise din ile kavmiyet ataşıydı. Yani Emeviler İslâm devletini Arap ırkçılığı üzerine da-wdınp, İslâmiyet bağını ırkçılığın bağından geri bıraktıklarından üiyönden zarar verdiler. Birincisi diğer milletleri rencide edip, ür-iüfüp uzaklaştırdılar; diğeri ise kavmiyetçilik ve ırkçılığın esasları Ati ve hakkı takip etmediğinden zulmeder adâlet üzerine gitmez çünkü kavmini seven bir hâkim milletdaşmı tercih eder. Adâlet edemez. İslâm cahiliyet kavmiyetçiliğini reddeder.
B. Zaman Hazretleri, “Emeviler bir parça ırkçılık fikrini siyasetlerine karıştırdıklarından hem İslâm âlemini küstürdüler hem de ««dileri çok felâket çektiler.®^^ buyurur.
anlaşmada oğlu Yezid’e halifelik hırakılmayacaktı). ve kendisi
bazılarından zorla da olsa biat almasına dayanarak hilâİ^TOlt^
mma Yezid geçti. Kendisine biat etmeyenleri zorlama yoluna Medine vâlisi Velide şöyle bir mektup gönderdi: “Hüseyin’i, Ab'du\ lalı bin Ömer’i ve Abdullah bin Zübeyir’i sana biat edinceye Vada zorlayacaksın, bu konuda kesinlikle müsamaha etmeyeceksin.”
Medine vâlisi mektubu alınca Hz. Hüseyin’den ve Abdullakbn Zübeyir’den biat etmelerini istedi ise de onlar biat etmediler ve ket ikisi de birbirinden ayrı olarak gizlice Medine’yi terk edip Mekke’^^ gittiler. Abdullah bin Ömer Cr.a.) ile Abdullah bin Abbas (r a.i kirliğin bozulmaması için herkes biat ettikten sonra Yezid’e biat etület,
Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmeyip Mekke’ye gittiğini haber aW Kûfeliler onu Kûfe’ye çağırdılar. Hz. Hüseyin Kûfe’ye adam göndererek durumu kendisine rapor etmesini istedi. Bir müddet sonra da bütün yakınlarını da yanma alarak Kûfe’ye gitti. Kendisine “Kûfeliler sözlerinde durmaz bir topluluktur, gitme’.” diyenler olduysa da o dirv-lemedi ve gitti. Ama Kûfeliler gerçekten sözlerinde durmadılar, üt, Hüseyin’i Yezid’in gözü dönmüş ordusuyla baş başa bir akblar.böylece Hz. Hüseyin (r.a.) Kerbelâ’da şebit edildi. Kabri balen Kerbelâ’dadrr. Bu katliamdan sadece Hz. Hüseyin’in küçük oğlu Ömer İle basta o^r Aliyu-1 Asgar, kızı Zeynep ve bazı kadınlar kurtuldu.
ALEVİLİK
Bilindiği üzere Sünni demek, Allah’ın kitabına Resübbkcercv dimizin (s.a.v.) sünnetine bağlı olan kimse demektir.
Gerçek mânâsıyla Alevi ise, yüce balile Hz. Aliye mensubiyeti ifade eder. Gerçek mânâlarmda A.levilik de, v de mübarek kavramlardır.
Gerçek müminin vicdanında Sünni ve Aievikavramlan çatışan değerler değillerdir. Bu kavramların bir diğeriyie» ğerler biçiminde yorumlanmasına da tahammül ediieme yınız ki gerçek Aleviler gerçek Sünnilerdir.®''®
Aleviliği İslâm dışı görmek ve göstermek arzusunâ yük çoğunluk tarafından hüsnü kabul görmeyerek ret Aleviliği İslâm dışı bir ekol olarak göstermeye çalışa gerçekte Alevilik Hz. Mubammed’i (s.a.v.') ve onun S demektir
İbn-i Sebe ortaya bir fitne atmış, islamda bnyuk yara-Islır Bir gün avanisiyle Hz. Ali’nin yanına gelerek Ya Alı sen demiştir. Hz. Ali yanındakileri ölümle cezalandırıp kendı-
Jiran’a sürmüştü. Yine aynı şahıs ve avaneleri: “Vahyin mu-’'t!ıbıAli’dir- Fakat Cebrail onu Muhammed’e götürmüştür.” Bunlar JJdullah İbn-i Sebe ve avanesinin saçtığı fitne tohumlarıdır. Keza (■fnıelveSıffin muharebelerinden önce Hz. Osman’ın şehadeti sıra-ıiidjne denli fitne ve fesat çıkardıklarını önceki satırlarda okuduk.
1807 yılında Fransız büyükelçisi Sebastiyan’ın Napolyon’a sun-ıluğu raporda, “Türkler yenilmezler ancak onları Alevi-Sünni çatışılası ve kavgasına sürüklersek zafiyete uğratabiliriz!” diyor.
1921 yılında Nurettin Paşa, Merzifon’daki Amerikan Koleji’nde arama yaptırıyor. Bol sayıda cephane ve mühimmat yakalanıyor. Orada ele geçen vesikalarda “Hristiyanhğın en büyük düşmanı Müs-üimaıılıktır. Onları Alevi-Sünni, Türk-Kürt diye bölmeye çalışmalı-ıız!” diye bir belge yakalanıyor.
Bu iki örnekten başka da, dış güçlerin Müslümanlığı bölme yönündeki çabalarının en çarpıcı örneklerini çoğaltabiliriz.
Gerçek Alevilik Hz. Ali’ye ve ehli-beyte yüksek bir muhabbettir
Hz. Alı ve Ehli-beyt sevgisini meslek edinenler. Hz. Ali ve Ehlibeyt, sevgili peygamberimizin yolundan ayrılmayan derin bir mânâ ve iman ile yoğrulmuş yüce bir heyettir. Onu sevenler, onu takip edenler başka bir fırkadan olabilirler mi?
Alevi-Sünni arasındaki en büyük rabıta Kur’ân ve sünnettir. Bun-lann dışına çıkanlar ne Alevi’dir ne de Sünni.
Hz. Ebubekir (ra ) ile Hz. Ali’nin (r.a.) lıilâfetliği konusunu açıklamıştık. estambul tours Burada nazik bir noktayı da unutmamak gerekir. Resûli Ekrem efendimiz (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicret buyururken yatağına Hz. Ali’nin yatmasını ister. O da tereddütsüz kabul eder. Oysa o akşam müşrikler topluluğu sevgili Peygamberimizi öldürmeyi planlamışlardı. Aynı akşam Resûli Ekrem efendimiz, Hz. Ebubekir İle Mekke’den Medine’ye hicret için yola çıktılar. Yolda Sevr mağa-fasına sığındılar. Hz. Ebubekir (r.a.) mağarada zehirlere karşı ted-l^lr için ceketini yırtarak mağaradaki delikleri tıkadı. Bir tanesine yetmemişti, onu da ayağıyla kapattı. Yorgun idiler. Resûli Ekrem efendimiz {s a.v.) başını Hz. Ebubekir’in (r.a.) dizine Icoymıış uyu-sor. Hz. Ebubekir'in (r.a.) ayağım bir zehirli yılan usr-nısu. Acısını
nurdan ayaklar ve bu nurani ve haşmetli tablonun karşısında edep ile sükût etmek düşer.
Bediüzzaman Hazretleri, tüm insanlığa seslenirken önce imam nazara verir. “İman hem nurdur hem kuvvettir. İnsan, iman nuru ile en yüksek mertebelere çıkar. Cennete lâyık bir kıymet alır. İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder!” cümleleriyle imanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet bulunduğunu anlatır.
Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Ey insanlar sizi ve sizden evvelkileri yaratan rabbi-nize ibadet ediniz ki takva mertebesine vasıl olasınız. Ve yine rabbinize ibadet ediniz ki arzı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semadan sular indirmiş ki, sîzlere nzık olmak üzere yerden meyve vesair gıdaları çıkartsın. Öyle ise Allah’a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki Allah’tan başka mabud ve halikınız yoktur.”
Akaidi ve imani hükümleri sağlam ve sabit kılmakla meleke hâline getiren ancak ibadettir. Allah’ın emirlerini yapıp nehiylerinden sakınmak ibadettir. Ve keza ibadet dünya ile ahiret saadetine sebeptir. Dinin direği olarak da namaz emrolunmaktadır. Bediüzzaman’a göre de kâinatta en büyük hakikat iman, imandan sonra da namazdır. İman, ibadet, namaz gerçeğini kabul etmeyen ister Ale\d olsun ister Sünni olsun Müslüman olamaz. Bu kişilerin Al-i Bevt’e olan sevgileri de anlam kazanamaz.^^o
Son yıllarda neşredilen istismar konusu bazı yazılarda Alevi vatandaşlarımız adına yola çıktıklarını iddia edenlerin kalemlerinden Alevilerin namaz ve oruç gibi ibadetlerden uzak kalışlarının, ehemmiyet vermeyişlerinin bahaneleri şöyle sıralanmaktadır;
1-Namazın daha önce Hz. Ömer (r.a.) tarafından 5 vakitte h-İmmasmın istendiği.
2-Abdestin de namazın da sadece doğruluk olduğu.
3-Hz. Ali camide şehit edildiği için camiye gidilmediği.
4-Bizim namazımız kılınmıştır iddiası. Hz. Ali’nin yolunda olduğunu söylemek hem Hz. Ali’nin hem 12 imamın hem Hacı Bektaş-ı Veli’nin üzerinde ısrarla durdukları ibadet ve amelde asıl olan sei'gi ile tanrıya yönelmek, nefsi ıslah etmek, eline, diline, beline sahip olmaktır. Sünnet-i seniyeye uymaktır.
849Bakara 21-22
850M. Sami Çetin (Bir başka açıdan AlevlUV w
sayılan bahanelerin hiçbiri gerçek olamaz. Hele hele la.) namaz üzerinde şehit olduğunu bile bile ibadet et-namaz kılmamak ne büyük bir gaflettir.
""'«izim namazımız kılınmıştır diyene Zeynel Abidin Hazretleri’nin jebin rekât namaz kıldığım hatırlatmak gerekir. Demek ki Al-i muhabbete dayanan Aleviliği siyasî istismar mevzuu yapmak ^başta gerçek Alevileri rahatsız ve rencide edecektir.
^levive dost olmadıkları hâlde “Sosyalizm, demokrasi ve sözde jjsâtıbaklan” namına Alevilik bildirgesine imza koyanların iyi tah-lledilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Hacı Bektaş-ı Veli ne zaman namazını bırakmış, ne zaman ağ-jına bir damla içki koymuş; kanıtlanabilir mi? Eğer içki içip al-i ittiba ediyorum deniliyorsa burada büyük bir yanlışlık var-jıt; inanmıyoruz.
Diyanette biz de temsil edilmeliyiz diyenlerin Alevi olduğuna inan-BRoruz. Bazıları da Hanefi bürosuna da Şafii bürosuna da karşıyım Oysa Müslümanlıkta hiçbir Sünni ve Alevi ben Hanefıyim, Şa-(ijim, Sünniyim, Aleviyim diye ayırım yapamaz. Bu tahrikçiler Di-«netTeşkilâtı’nda Alevi-Bektaşi kökenli imam görmek istiyorlar. Oj’sa gerçek bir Bektaşili imam bunların taleplerine gülüp geçer.
Namaz kılan her kişi 5 vakitte tahiyyatı okuduktan sonra Al-i Bejfesalâtü selâm getirip dua ederler. Ayrıca hutbe, hatim, mevlüt «arında da yine Hz. Ali’ye ve ehl-i beyte dualar yapılır. İbadet-siz bir kişi, bunlardan o zatları mahrum bırakarak nasıl onları se-TOktir acaba?
Alevi-Bektaşiliğin ayrı bir kitabı, peygamberi olmadığına göre, toap estambul tours olarak Kur’ân’a, Peygamber olarak da Hz. Muhammed’e bağlıdırlar. “Başımız Kur’ân’a bağlıdır!” derler. Bu söz bile Alevi-Bekta-Şiliğinin konumunu gösterir.
Gerçek Aleviler, Allah, Muhammed, Ali bütünlüğünü inançların temeli olarak almışlardır. Bu temelde İslâm'a yabancı değil-İslâm’ın ta kendisidir. O nedenle Aleviliği İslâm’ın dışında dü-liinmek, tanımlamak, sınıflamak olası değildir. Alevi-Bektaşilik, Islâm’ın içindedir.
Dr. Abdulkadir Sezgin “Alevilik Deyince” isimli e.sennde Alevı-^•1^'Sünnilik ayrımının Türkiye’yi bölmek isteyen güçlerin iı örünü Olduğunu ve şu anda Türkiye’nin en büyük problemi ha ine getırıl-dlğini yazar.
Alevi kelimesi bu güne dek iki anlamda kullanılmış
1-Hz. Ali ve onun soyuna mensup olanlar. (Çocukları ev hail
2-Hz. Ali’nin yolundan gidenler söz konusu oluyor. Burada di kat edilmesi gereken şey eğer onun yolundan gitmek söz konusu iı sormak gerekiyor: Hz. Ali’nin yolu hangisidir?..
Hz. Ali, sahabeler içinde peygamberimizin davranışlannı, yo lunu, düşüncesini en iyi bilen en iyi anlayan birisidir. Hz. Ali’nin yolu Peygamber’in yolunun ta kendisidir. Hz. Ali Peygamber yolunu bütün teferruatıyla ve gizli taraflarıyla bilen birisidir.
Hz. Ali, peygamberimizin ehl-i beytindendir. Dolayısıyla Pe>gaınberu) bütün yaşayış, inanış, düşünüş, duyuş biçimlerini en yakından gören ve yaşayan kişidir. Hz. Ali’nin yolu ve Hz. Peygamber’in yolu arasında bir ihtilâf yoktur. Bugüne kadar da olmamıştır. Alevi kelimesinin zıddı gibi gösterilmek istenen Sünni kelimesi sünnetten türemiştir, sünnet yol demektir. Sünni kelimesi de “sünnet-i Resûlullalı” yani Resûlullah’m yolu mânâsına kısaltılmış bir deyimdir. DemeJdd Sünni de Alevi de aynı şeyi ifade eden farklı iki kelimedir.
Alevilik ayrı bir din değildir. Alevilik, Müslümanlık ya da Islâm dini içerisinde yer alır. Mezhep olarak bakılırsa âdettir. Öteden beri “mezheben Caferiyiz!” derler.
Peki Cafer-i Sadık kimdir? Cafer-i Sadık ehl-i beytten 6. imamdır. İmam Zeynel Abidin Hazretleri’nin torunu ve Muhammet Bakır Hazretleri’nin oğludur. Annesi Ümmü Ferve, Hz. Ebubekir’in (r.a.) torunu. Kasım bin Muhammed’in kızı idi. Künyesi Ebu Abdullah’tır. Yüzüğünün üzerinde şu yazı vardı:
“Maşallah la kuvvete illa billah - estağfirullah.”
Cafer-i Sadık, Emevilerin son döneminde yaşadı. Emevi saltanatına son veren meşhur kumandan Ebu Müslim Horasani, Caferi Sadık Hazretleri’ne hilâfeti teklif etmiş ancak Cafer-i Sadık bu teklifi reddetmiştir. Her zaman siyasetten uzak kalmıştır. Tüm vaktini etrafına ilim nuru yaymakla geçirmiştir. Fıkıh sahasında üstadolan pek çok âlim ve müçtehit, zamanında Cafer-i Sadık Hazretleri’nin önünde diz çökmüşlerdir. İmam-ı Azam Ebu Hanife, Malik bin Enes,
Yahya İbni Said, İmam Servi, İbn-i Üveyne bunlardan bazılarıdır.
Züht ve takva sahibi, güzel ahlâklı, devamlı Kur’ân okuyan, oruç tutan, namaz kılan ve namaz hakkında etrafındakileri devamlı te$ vik eden bir zattı. Ölümünden önce yakınlarını ve kendisine uva" lan toplayarak şöyle demiştir:
,,j^ainazı küçümseyenler bizim şefaatimize gerçekten il olmazlar.”
^ ^sla abdestsiz hadis rivayet etmemiştir. Hadis okuyacağı za-
rengi değişirdi. Kimya ve ebcet hesabını çok iyi bilirdi. Duası-"^^^^akbuliyeti ile tanınırdı. İdarecilerden asla çekinmezdi. Hakkı {lıakikati söylemekten asla çekinmezdi. Abbasi halifesi Mansur’un ^j,,[ida bir gün otururken Mansur’un yüzüne bir sinek kondu. Ne lalar kovduysa baş edemedi. Artık iyice âciz düşen Mansur, İmam jjfer-i Sadık’a şu soruyu sordu; “Allah bu sineği niye yaratmıştır?” fjfer-i Sadık, “Cebbarlan onunla zelil etmek için!” dedi.
Cafer-i Sadık’a göre sadakatin şartları şunlardır: (İs-jıijle müsemma)
1-Dostunun ziynetiyle ziynetlenmek.
2-Dostuna karşı gizlisiyle aşikârı bir olmak.
3-Ondan hiçbir malı esirgememek.
4-Onu bütün sevgilerine lâyık görmek.
5-Sıkıntı ânında onu terk etmemek.
Cafer-i Sadık Hazretleri, “Kur’ân’ın yüzü sevindirici, içi ise derinden derine düşündürücüdür!” buyurarak, insanlann, ilminin
tepsini dört şeyde bulduğunu söyler:
1-Evveli Rabbmı tanımak.
2-Sana ne yapmıştır tanımak.
3-Senden ne istemiştir onu bilmek.
4-Seni dininden hangi şeylerin çıkaracağını bilmen.
estambul tours yazdı..