Sayfalar
excursiones en estambul ve islam bilgilerim77
excursiones en estambul ve islam bilgilerim77 sizlere en güzel bilgileri yazan excursiones en estambul elinden gelen gayreti gösterdi ve excursiones en estambul diyorki S.x:*fctur Kadın için zînet eşyası çok olsa da az olsa da, onların içinde yüzujç gelinlik zinetleri v<e diğer tür zinetlerden olsa da zekât ı^oktur,‘Mtm ve gümüşü mâden ve para olarak, diğerleri gibi zekâta tabi tutğ .Şd^fnin zinetier konusunda cömert davranıp, çok olsalar bile onları zekâta tvıtması bu y’önûyle biraz açıklamaya muhtaç görünüyor. Onun burada “ço/c”^ kastettiği miktarı bilemeyiz. Bildiğimiz bir şey varsa o da Şafiî'nin- “Açık israfa varan miktarda zîneti kadın için haram gördüğü ”dür^'‘'^. Yûsuf Kardauî’nin Şğf, v'e HanbclÜer'in eserlerinden israf ile ilgili naklettiği 2.000 dînar, 1.000 misl^^ı vev'a dînar gibi misaıUere bakılırsa burada onların kesin israf ölçüsü değil baj fakihlerin; Bu miktarların zînet olarak israf olup olmayacakları yönündeki soru-lara. bunleınn israfa kaçmış miktarlar olduğu, şeklindeki cevapları olduğu görü-lûr^. Nitekim Şâfıfnin kitabında, zînetlerde zekât olmadığını söyleyen Câbir b. Abdullah (r.)'a; “1.000 dinar miktarı altın olsa da mı” diye sorulduğunda onun, zînet olareik bunu aşın bulduğu yeızılır^®’. Onun bu beyanı daha sonra hanbeKlerin ünlü fakıhı İbn Kudâme’nin eserinde de yer alır. Ancak burada Câbir in bu yeıkleışımı; Sahabenin her hangi bir kayıttan bahsetmediği bu mübah serbest adcında içtihadı olarak bir sınırlamaya gitmenin caiz olmayacağı gerekçesiyle tenkide tabi tutulur ki aynca bu haberin sıhhati da eleştirilir. Burada bir başka görüş olarak da 1.000 miskalin kesin israf sınırı olup ondan sonra sının zekâta tâbi olacağı görüşü de vardır^®^. Ben şahsen, daha kadim olmaa sebebiyle Câbir'in Şâfifde yer alan ifadesini daha sağlıklı bulurum. Kanaanmca bu yüksek rakamlar bir sınır belirleme için söylenmiş olamaz; Bunlar sâdece rastgele sorulan veya ifade edilen rakamların zînet için aşırılığını ortaya koyuç olmalıdırlar.
Zekâtın başlayaccağı israf sınırı daha aşağılarda bir yerde olabilir. Zi lerde esas olan onlardaki sırf (külçe) altın, gümüş mâdeninin ağırlık miktarlar olup bunun dışında onlara işlemeciliğin, ek olarak kazandırdığı piyasa değerleri zekât açısından esaıs alınmamıştır. Bu sebeple beizı kaynaklarda onun işleme ciliği ile birlikte gösterilen piyasadaki fiat değerlerine de burada aldanmam gerekir: Mesela
bahseder^. Kuyumcuların ellerindeki bu tür mallar ise bu açıdan ticaret malı olarak değerlendirilebilir.
Miktar durumu bir tarafa, altın ve gümüşte mâden olarak zekâtı Ön görenler, bunlar ziynet olduğunda onlardan bunu düşürdüler. Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki; Onların dile getirdikleri hep “ziı^net o/ma”dır. Acaba bu yüksek miktarlar gerçekten ziynet midir yoksa bir servet olarak mı bulundurulur? Eğer kişi kendini zekâttan muaf tutmak için altın varlığını, ziynetlere dö-nüştürse veya varlığını hep bu şekilde ziynetlerden edinse acaba onu bir fıkıhçı olarak zekâttan muaf tutabilir miyiz? İşte bunu düşünmemiz gerekir.
Pe\^gamber fs.aj’in; “İsrafa varmadan uegurura da kapılmadan ı^epip için, giyinip kuşanınız”^^ şeklindeki uyarısı bize bir yandan hayata hakkını vermeği anlabrken öte yandan da bazı ölçüler olduğunu açıklayıcıdır. Y Kardavî; İsrafa varan ölçülerin göreceli/izafî olup bunun kişiden kişiye ve toplam ümmetin de zenginliğine göre değişiklik göstereceğini'*' ve bu açıdan da her ikisinin birlikte ele alınması gerektiğini söyler ki doğrusu da budur. İsrafa varmayan ölçüleri içinde altın ve gümüş zînetlerde zekât olmamasından yana tavır koyan Kardavî bunun servet yığmaya dönüşmesi halinde ise, bütün mezheplerin ortak kanaatında olduğu gibi, zekâtı olması gerektiğini vurgular; Demir kasalan ve bankaların keısa-larını dolduran zînet eşyalarına nasıl zînet ihtiyacı olarak bakılacaktır! Kardavî burada; genelde çok zengin olmayan halk kitlelerinin zîneti altın ve gümüşten zekât alınırken zenginlerin zîneti inci ve elmasların bundan muaf tutulmasının mantık ve adalet gereği olmayacağını ve bu bakımdan zînet olarak ikisinin de muaf olması gerektiğini savunur^^. Aslında bu yeni bir yaklaşım olmayıp Hanefîler’in dışındaki mezheplerin ortak görüşünden başka bir şey değildir.
Zînetler bu gaye ile elde bulundurulurken bundan vazgeçilip satıldıklarında artık onIcirın bu gelirleri, onlarda zekât öngörmeyenlerce de zekâta konu olurlar. Hatta hanbelîlerden İbn Kudâme, aslen zekâta tâbir değerler olmaları dolayısıyla onların zînetliklerinden vazgeçilip satmaya niyet edildiklerinde artık onlar zekât konusu olurlar. Ancak bu niyetle beraber kişi onları hâla zinet olarak kullanıyorsa bu durumda satılıncaya kadar zekâtını ödemek gerekmez^^^.
253Sahnûn, II, 370
254Buhârî, Libâs, I; Nesâî, Zekât, 66; İbn Mâce, Libâs, 23
israfın rakam ve ölçü birimleriyle ifade edilebilecek belli bir ölçüsü olmayıp İzafî olduğu hususunde
geniş bilgi için bak. C, Yeniçeri, İslam Açısından Tüketim, Tüketicinin Korunması ue Ev İdaresi, 7f
255bak. Kardavî, I, 306-310
256İbn Kudâme, III, 10
»SLANriN DAYANIŞMA - PAYLAŞMA MLDLNtYE'I İ
h. Kıymetli taşların durumu: Altın ve gümüş haricindeki hış/ıir'dan yapılan süs ve zînct cşyalanna gelince bunlarda zekat olmadığı nünde ittifak vartiır. Hanefılerce de bunlar zekata tâbi olmazlar^^’. Fakat ili<^ noınlorin fakıhlorinden Mücâhid ve Atâ’nın da dediği gibi bunlar ticarî gaye| U' elde bulundunaluyorsa o zaman zekât konusu olurlar^^’^ ki bu konuda zatf ortv\k bir göniş vaıxdır.
c.Zilletlerin erkeğe ait olup kadınca kullanılması: Zînetler mo olarak erkoğo ait olup da o bunları eşlerine ve ailesinin hanımlarına kullanc rıyorsa bu durunıda da onlara zekât düşmeyeceği gerek imam Mâlik ve ger HvMibolılorco ifade edilmektedir^^ ki Hanefîlerin elbet burada farklı düşünece leri ortadadır.
Hz. Peygamber devrinden gelen haberler istisna edilirse İslam tarihi içj do zînct eşyalannın zekatı devlet eliyle alınmamış ve bu iş tamamen kişin kendi vicdan ve diyanetine bırakılmıştır. Zînetin, kişilerin, daha doğrusu kadı ların gizli malı olduğu için; onları tedirgin eder ve mahremiyetine halel gem düşüncesiyle devlet ona elini uzatmaktan geri durmuştur. Diğer taraftan bu eşya tespitinin güç bir iş olduğu da ortadadır.
d.Ziynetlerde ağırlık mı yoksa piyasa değerinin mi esas old ğu ve bu açıdan kuyumcular: Altın ve gümüşte, somT<ülçe. yada işlen-ve zînct eşyası haline getirilmiş olsun, fıkhî hüküm olarak nisap açısından alınan onlardaki bu mâdenlerin ağırlık miktar ve değerleri olmuştur. Bura onların işlemecilikle birlikte kazandıklan sürüm fiat değerleri esas alınmama Buna göre zînetlerin nisabı bulup bulmadıklan onların fiat değerlerine göre ı ğil ağırlık miktarlanna göre hcsaplanır^“. Nisabı doldurması veya Hanelik dışındakilere göre zînet olmaktan çıkarılmalarıyla zekâtını ödeme mükellefi ti doğduğunda zekât onların gram olarak para karşılığı değerleri üzerinden yoksa sanat olarak kazandıkları değerleri üzerinden mi ödenecektir? Bu nol da Hanefî fakihler ikiye ayrılmış durumdadır. Onlardan İmam Muhammed bireız farklı olarak burada yoksul kesimlerin menfaatlarına göre davranılaca savunmuştur^*’'. Ben şahsen bu noktada kuyumcuların, onların esnaf/tüccaı maları hasebiyle, piyasadaki sürüm değerlerini esas alan İmam Züfer ve
257Molla Husrev, Gurer, (tere. Ankaravi), 1, 114
258EbÛ Ubeyd. 426; San anî. IV, 84- 85
259Sahnûn. el-Mudevoene, 11, 369; İbn Kudâme, 111, 9
260Mehmed Zihni, Nimet- i Ulâm. 736
261bak. Ö Bünyen. İlmuhal. -346-347, ra. 51, 53..excursiones en estambul sundu..